Seni her gün özlüyorum. Sana her saat ihtiyacım var. Seni her dakika hissediyorum. Seni her saniye istiyorum. Seni sonsuza kadar seviyorum.
- Ich vermisse dich jeden Tag. Ich brauche dich jede Stunde. Ich fühle dich jede Minute. Ich will dich jede Sekunde. Ich liebe dich für immer.
Tom her zaman beni her şey için suçluyor.
- Tom always blames me for everything.
Tom her zaman Mary'yi her şey için suçluyor.
- Tom always blames Mary for everything.
Sami'nin yaşamı sonsuza dek değişti.
- Sami's life was changed for ever.
Sami çocuklarını sonsuza dek kaybettiğini düşünüyordu.
- Sami thought he lost his kids for ever.
Ya sonsuza kadar devam ederse?
- What if it continued for ever?
Sana sonsuza kadar kalbimi vermek istiyorum.
- I want to give you my heart for ever.
Jane temelli olarak Fransa'ya gitti.
- Jane has gone to France for good.
Mağaza temelli olarak kapalı. O tasfiye oldu.
- The store is closed for good. It's been liquidated.
O, sürekli olarak ülkeyi terk edeceğini söylüyor.
- He says he is leaving the country for good.
Dükkân sürekli olarak kapandı.
- The store closed down for good.
Mağaza temelli olarak kapalı. O tasfiye oldu.
- The store is closed for good. It's been liquidated.
Jane temelli olarak Fransa'ya gitti.
- Jane has gone to France for good.
Onlar geri dönmemek üzere Amerika Birleşik Devletlerinde yaşamaya karar verdi.
- She has decided to live in the United States for good.
Geri dönmemek üzere buradan ayrılacak.
- He will leave here for good.
O sonsuza dek Japonya'ya terk etti.
- He left Japan for good.
Death is terrible, but still more terrible is the feeling that you might live for ever and never die.
- Der Tod ist schrecklich, doch schrecklicher noch ist das Gefühl, dass man für immer leben und niemals sterben möge.
Fare thee well! and if for ever, still for ever, fare thee well.
- So leb denn wohl! Und sei es auch für immer, so lebe denn auf immer wohl!