Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
- Mother looked at me with tears in her eyes.
O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
- When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
Gerçek bir keşif yolculuğuna çıkmak yeni manzaralar bulmakla olmaz ancak onlara yeni gözlerle bakmakla olur.
- The real journey of discovery doesn't consist in exploring new landscapes but rather in seeing with new eyes.
Onun gözlerine bakmaktan kaçınmaya çalıştım.
- I tried to avoid looking at her eyes.
Baştan çıkarıcı bakışların var.
- You have bedroom eyes.
Tom'un gözlerinde terör bakışını gördüm.
- I saw the look of terror in Tom's eyes.
O Pablo ile evleneceğini açıkça ilan ettiğinde, neredeyse büyük annesine kalp krizi geçirtecekti , halasının gözlerini yuvasından fırlattıracaktı fakat küçük kız kardeşi gururla baktı.
- When he openly declared he would marry Pablo, he almost gave his grandmother a heart attack and made his aunt's eyes burst out of their sockets; however, his little sister beamed with pride.
Annem gözlerinde yaşlarla bana baktı.
- My mother looked at me with tears in her eyes.
Tom'un delikli bir kaşı var.
- Tom has a pierced eyebrow.
Bu, Marika ile ilk defa göz göze gelmemiz.
- This is the first time I've looked Marika in the eye.
El sıktığımız zaman göz göze gelmeliyiz.
- Our eyes should meet when we shake hands.
Tom'un gözünü kim morarttı?
- Who gave Tom that black eye?
Tom Mary'nin gözüne baktı.
- Tom looked Mary in the eye.
Onun gözü şişmişti ve burnu kanıyordu.
- His eye was swollen and his nose was bleeding.
Görüş yeteneğim bozulmaya başlıyor.
- My eyesight is beginning to fail.
Benim görüşüm kötüleşiyor.
- My eyesight is getting worse.
Onun iyi bir görme gücü vardır.
- He has a good eye sight.
Nazara inanıyor musunuz?
- Do you believe in the Evil Eye?
Mary'nin gözlerinin altında mor halkalar vardı.
- Mary had dark circles under her eyes.
Koyun gözlerinin etrafında siyah halkaları olan beyaz bir koyun.
- The sheep is white with black rings around her eyes.
They went out and eyed the new car one last time before deciding.
Far more annoying were the letters from parents of missing daughters and the private detectives who had begun showing up at his door. Independently of each other, the Cigrand and Conner families had hired “eyes” to search for their missing daughters.
He has an eye for talent.
That dress caught her eye.
When the car cut her off, she gave him the eye.
The car was quite pleasing to the eye, but impractical.