Belirli bir dereceye kadar Fransızcayı anlayabilirim.
- I can understand French to a certain extent.
Bir dereceye kadar ona güvenirim.
- I trust him to some extent.
Dan, Linda'nın suç tarihinin boyutunu bilmiyor.
- Dan doesn't know the extent of Linda's criminal history.
Leyla'nın mektupları onun ırkçılığının boyutlarını ortaya çıkardı.
- Layla's letters revealed the extent of her racism.
Bir ölçüde seninle aynı fikirdeyim.
- I agree with you to a certain extent.
Ne ölçüde ona güvenilebilir?
- To what extent can he be trusted?
Birinin cehaletinin boyutunu bilmek önemlidir.
- It is important to recognize the extent of one's ignorance.
Dan, Linda'nın suç tarihinin boyutunu bilmiyor.
- Dan doesn't know the extent of Linda's criminal history.
Söylediğini bir miktar kabul ediyorum.
- I accept what you say to some extent.
Bir ölçüde söylediklerine katılıyorum.
- I agree with what you say to some extent.
Bir ölçüde Japonca konuşur.
- She speaks Japanese to some extent.
Bir dereceye kadar seninle aynı fikirdeyim.
- To some extent I agree with you.
Söylenti bir dereceye kadar doğru.
- The rumor is true to some extent.
I agree with you to an extent.
Bir yere kadar seni anlayabilirim.
- I can understand you to some extent.
Bir yere kadar seninle aynı fikirdeyim.
- I agree with you to some extent.
The extent of his knowledge of the language is a few scattered words.
... Or to the extent that people stop reading books, ...
... the extent of 90% to 95%. ...