Onların konuşmaları devam etti.
- Their conversation went on.
Annenle Şangayca konuştuğun zaman sadece çok az kelime anlayabiliyorum, bu yüzden de konuşmaya katılamayacağım.
- When you speak Shanghainese with your mum, I only understand a few words, so I can't join in the conversation.
Ben o sohbeti hatırlamıyorum.
- I don't remember that conversation.
Tom; Mary ve John'un sohbetine kulak misafiri oldu.
- Tom overheard Mary and John's conversation.
Komşumla ilginç bir muhabbet ettim.
- I had an interesting conversation with my neighbor.
Fadıl her iki tarafın da telefon görüşmesine kulak misafiri oldu.
- Fadil overheard both sides of the phone conversation.
Ben sadece biz gitmeden önce Tom'la hızlı bir görüşme yapmak istiyorum.
- I'd just like to have a quick conversation with Tom before we leave.
Sosyal ilişkiler iletişimi etkiler.
- Social relationships influence conversations.
Ortam iletişimi etkiler.
- The setting influences the conversation.