Para beni heyecanlandırmıyor. Beni sakinleştiriyor.
- Money doesn't excite me. It calms me.
Zafer bizi heyecanlandırdı.
- The victory excited us.
Futbol heyecan verici bir spordur.
- Soccer is an exciting sport.
Uzay yarışı tarihte heyecan verici bir dönemdi.
- The space race was an exciting time in history.
Bir şey yiyemeyecek kadar çok heyecanlıyım.
- I'm too excited to eat anything.
Grup, gelecek turla ilgili çok heyecanlı.
- The band are very excited about their upcoming tour.
Genç ve heyecanlıydı.
- He was young and exciting.
Bugün çok heyecanlı bir gün.
- Today is a very exciting day.
Buz hokeyi heyecanlandırıcı bir spordur.
- Ice hockey is an exciting sport.
İspanya'yı ilk ziyaretimde her şey beni heyecanlandırıyordu.
- Everything was exciting to me when I visited Spain for the first time.
Buz hokeyi heyecanlandırıcı bir spordur.
- Ice hockey is an exciting sport.
Stadyumda bir sürü coşkulu taraftar vardı.
- There were a lot of excited fans in the stadium.
Tom bir şeyden heyecanlanmıştı.
- Tom was excited about something.
Sen çok heyecanlanmış olmalısın.
- You must be very excited.
Bu hikaye ilginç, eğlenceli ve hatta heyecan verici.
- This story is interesting, funny and even exciting.
İspanya'yı ilk ziyaretimde her şey beni heyecanlandırıyordu.
- Everything was exciting to me when I visited Spain for the first time.
Heyecanlı bir oyundu.Herkes heyecanlandı.
- That was an exciting game. Everybody was excited.
Kanın görünüşü onu heyecanlandırdı.
- The sight of blood made her excited.
Lütfen Tom'u heyecanlandırma.
- Please don't get Tom excited.
Tom elleriyle heyecanla alkışladı.
- Tom clapped his hands together excitedly.
By applying electric potential to the neon atoms, the electrons become excited, then emit a photon when returning to normal.
The fireworks which opened the festivities excited anyone present.
There are drugs designed to excite certain nerves in our body.
The excited electrons give off light when they drop to a lower energy state.