everything possible

listen to the pronunciation of everything possible
İngilizce - Türkçe

everything possible teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

all
{i} hepsi

Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek. - All those who take up the sword shall perish by the sword.

Onların hepsi lezzetliydi! - All of it was delicious!

all
{i} her şey

Parlayan her şey altın değildir. - All that glitters is not gold.

Bir insan her şeyden önce görünümü ile değerlendirilecektir. - One will be judged by one's appearance first of all.

all
bütün

Para bütün kötülüğün köküdür. - Money is the root of all evil.

Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım. - If it rains tomorrow, I will stay at home all day.

all
her iki taraf
all
tamamen

Bütün gün boyunca çiftlikte çalıştığı için, o tamamen yorgundu. - Having worked on the farm all day long, he was completely tired out.

Tepe tamamen karla kaplıydı. - The hill was all covered with snow.

all
her biri

Ben dünyadaki tüm kuşların efendisiyim ve sadece düdüğüme üflemek zorundayım ve her biri bana gelecektir. - I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.

Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım. - I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.

all
all fours dört ayak
all
all his life butun ömrünce
all
{s} özbeöz

O özbeöz Amerikalı bir adamla evlenmek istedi. - She wanted to marry an all-American man.

all
{s} her

Orada herhangi bir şey görebiliyor musun? - Can you see anything at all there?

Bir resim açın ve bir resim düzeni seçin. Bir resim açmak için Aça tıklatın. Programdan çıkmak için Çıkışı tıklatın. Resim Düzeni özelliği herhangi bir düzende göstermenize olanak tanır. - Open an image and select an image layout. Click Open for opening an image. Click Quit for quitting the program. Image Layout feature allows you to view in any layout.

all
tümü, tümünü
all
{s} tüm

Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti. - When I woke up, all other passengers had gotten off.

Buradaki tüm ağaçları kesecek misin? - Are you going to cut down all the trees here?

all
alayı
all
tümü

O tümüyle siyah giyindi. - She was dressed all in black.

O, tümüyle cümlelerle ilgilidir. Sözcüklerle değil. - It's all about sentences. Not words.

all
büsbütün

Tom büsbütün o kadar kötü olamaz. - Tom can't be all that bad.

all
all night bütün gece
all
diğe

Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti. - When I woke up, all other passengers had gotten off.

Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır. - All the other languages are easier than Uighur.

all
{s} bütün, tüm; hepsi: All roses have thorns. Bütün güller dikenlidir. He worked all day. Bütün gün çalıştı
İngilizce - İngilizce
all
everything possible

    Heceleme

    eve·ry·thing pos·si·ble

    Türkçe nasıl söylenir

    evrithîng päsıbıl

    Telaffuz

    /ˈevrēˌᴛʜəɴɢ ˈpäsəbəl/ /ˈɛvriːˌθɪŋ ˈpɑːsəbəl/