everyone.

listen to the pronunciation of everyone.
İngilizce - Türkçe
herkes

O herkes tarafından sevilir. - She is loved by everyone.

Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır. - Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.

her biri
all
{i} hepsi

Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek. - All those who take up the sword shall perish by the sword.

Onların hepsi sadece kızları götürmek için buradalar. - All of them are just here to pick up girls.

all
{i} her şey

Aşkta ve savaşta her şey adildir. - All's fair in love and war.

Şu ana kadar yaptığın bütün şey her şeye kusur bulmak, keşke daha yapıcı bir şey söyleyebilsen. - All you ever do is nitpick. I wish you could say something more constructive.

all
bütün

Bahçedeki bütün çiçekler sarı. - All the flowers in the garden are yellow.

Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım. - If it rains tomorrow, I will stay at home all day.

all
her iki taraf
all
tamamen

Tepe tamamen karla kaplıydı. - The hill was all covered with snow.

Tom tamamen bitkindi. - Tom was all worn out.

all
her biri

Ben dünyadaki tüm kuşların efendisiyim ve sadece düdüğüme üflemek zorundayım ve her biri bana gelecektir. - I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.

Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım. - I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.

Everyone
ferd
Everyone
şahsın
everyone
herke
everyone
herkesi
all
all fours dört ayak
all
all his life butun ömrünce
all
{s} özbeöz

O özbeöz Amerikalı bir adamla evlenmek istedi. - She wanted to marry an all-American man.

all
{s} her

Bill her zaman dürüsttür. - Bill is honest all the time.

Parlayan her şey altın değildir. - All that glitters is not gold.

all
tümü, tümünü
all
{s} tüm

Ben uyandığımda, diğer tüm yolcular inmişti. - When I woke up, all other passengers had gotten off.

Bahçedeki tüm çiçekler sarı. - All the flowers in the garden are yellow.

all
alayı
all
tümü

O, tümüyle cümlelerle ilgilidir. Sözcüklerle değil. - It's all about sentences. Not words.

Futbol takımımız kasabadaki diğer takımların tümünü yendi. - Our soccer team beat all the other teams in the town.

all
büsbütün

Tom büsbütün o kadar kötü olamaz. - Tom can't be all that bad.

all
all night bütün gece
all
diğe

Futbol takımımız kasabadaki diğer takımların tümünü yendi. - Our soccer team beat all the other teams in the town.

Tüm İngilizce sözcüklerin %80'i diğer dillerden gelmiştir. - 80% of all English words come from other languages.

all
{s} bütün, tüm; hepsi: All roses have thorns. Bütün güller dikenlidir. He worked all day. Bütün gün çalıştı
İngilizce - İngilizce
E
everybody, as in: Everyone at work says to tell you, "Get well soon "
wszyscy [FSHIS-tsee] Looking at my crude pronunciation in brackets for this word, I can make an anagram of "fish" out of the letters in the first syllable Now I'm reminded of the instance in the New Testament where Jesus feeds more than 5,000 people with five loaves of bread and two fish Fish for everybody! Date of entry: 13 April 2000
You use everyone or everybody to refer to all the people in a particular group. Everyone in the street was shocked when they heard the news When everyone else goes home around 5 p.m. Lynn is still hard at work Not everyone thinks that the government is being particularly generous. no one, nobody
You use everyone or everybody to refer to all people. Everyone feels like a failure at times You can't keep everybody happy. no one, nobody. every person = everybody
pron. each person
not including you
Everybody; commonly separated, every one
all

All men are fallible. - Everyone makes mistakes.

His family members are all tall. - Everyone in his family is tall.

everyone.

    Heceleme

    eve·ry·one

    Videolar

    ... where you give everyone a pat on the back? ...
    ... just as crazy as we think everyone in the past was at ...