Her gün futbol oynarım.
- I play football every day.
Her gün İngilizce çalışıyor musun?
- Do you study English every day?
Ben günbegün iyileşiyorum.
- I'm getting better every day.
Altın fiyatı günlük olarak dalgalanır.
- The price of gold fluctuates daily.
Günlük olarak iç çamaşırı değiştirin.
- Change underwear daily.
O sadece her günkü bir şeydir.
- It's just an everyday thing.
Araba iki günde bir cilalanır.
- The car is waxed every other day.
İki günde bir banyo yaparım.
- I take a bath every other day.
En azından günlük konuşmalar yapabilmeyi istiyorum.
- At the very least, I'd like to be able to have everyday conversations.
TV günlük yaşamda önemli bir rol oynar.
- TV plays an important part in everyday life.
Gündelik şeylerde güzelliği görmek için bir sanatçı olmak zorunda değilsiniz.
- You do not have to be an artist in order to see the beauty in everyday things.
Savaşı gündelik gerçeklik yaparak, bu savaşa sebep olan politik görüştür.
- Because it is politics that has caused this war, making the war our everyday reality.
Her gün İngilizce konuşuyorum.
- I speak English daily.
Trafik kazaları her gün olur.
- Traffic accidents happen daily.
Bu bir günlük gazetedir.
- This is a daily newspaper.
Hikaye tüm günlük gazetelerdeydi.
- The story was in all daily newspapers.
O, gün aşırı bizi ziyaret eder.
- She visits us every other day.
Mary, öğle yemeği için gün aşırı o restorana gider.
- Mary goes to that restaurant for lunch every other day.
Günlük yaşantından memnun musun?
- Are you satisfied with your daily life?
Bana günlük yaşantından bahset.
- Tell me about your daily life.
O beni her gün cezalandırıyor.
- He punishes me everyday.
Bunu her gün yapmamıza gerek yok.
- We don't need to do that everyday.
I speak English daily.
- I speak English every day.
... hours a grueling rehab every day ...
... every day with my reflecting telescope and the path of that comet conforms to my mathematics ...