Sana bir dolar ödersem, eşit oluruz.
- If I pay you a dollar, we'll be even.
Hesabı eşit olarak bölüşürler.
- They split the bill evenly.
O bir sineğe bile zarar veremez.
- She can't even harm a fly.
O, tatili sırasında bile asla çevrimiçi değil.
- She is never online, even during her vacation.
Tom etkinliği düzenledi.
- Tom organized the event.
Onun doğum günü partisi yarın akşam düzenlenilecek.
- Her birthday party will be held tomorrow evening.
Tabakta birçok kurabiye bulunmasına rağmen, sadece üç tane yedim.
- Even though there were many cookies on the dish, I only ate three.
Tom yüksek proteinli olmalarına rağmen solucanları yemek istemiyordu.
- Tom didn't want to eat the worms even though they were high in protein.
Cesar Chavez çiftlik sahipleri ve onların destekçileri bazen şiddet kullansalar bile greve katılanların sessiz kalmalarını istedi.
- Cesar Chavez asked that strikers remain non-violent even though farm owners and their supporters sometimes used violence.
Bir geleneksel Kore saman ayakkabısı bile bir çifte aittir.
- Even a (traditional Korean) straw shoe belongs to a pair. (literal)
Tarafsızlık bile taraflıdır.
- Even impartiality is partial.
Sakin bir kış akşamıydı.
- It was a calm winter evening.
En sakin bir insan bile bir noktada sinirlenir.
- Even a worm will turn.
İki ülke arasında kültürel değişim devam ederken, onların karşılıklı anlayışı daha da derinleşti.
- As cultural exchange continued between the two countries, their mutual understanding became even deeper.
Fırtına daha da şiddetlendi.
- The storm became even more violent.
Kendi anadilini bile doğru düzgün kullanamayan insanları görmek çok üzücü.
- It is rather sad to see people who can't even use their mother tongue correctly.
Her şey için görgü kuralı vardır, hatta bir seks partisinin bile.
- There's proper etiquette for everything, even an orgy.
Bu hastalıkların yaklaşık üçte biri tedavi edilebilir fakat diğerleri ciddi, hatta ölümcül olabilir.
- About a third of these diseases can be cured, but the others may be serious, or even fatal.
Herkes aynı fikirde olsa bile, hepsi hatalı olabilir.
- Even if all agree, all can be wrong.
Mary sadece Tom'un arkadaşı olduğunu değil aynı zamanda onu tanıdığını bile reddetti.
- Mary not only denied that she was Tom's friend, but that she even knew him.
Bugün bile onun teorisi neredeyse inkar edilemez olarak kalmaya devam etmektedir.
- Even today, his theory remains practically irrefutable.
Tom neredeyse her akşam evdedir.
- Tom is at home almost every evening.
Tom her akşam düzenli olarak beni arıyor.
- Tom has been calling me regularly every evening.
Tom bir bağış toplama etkinliği düzenliyor.
- Tom is organizing a fundraising event.
Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Tom'u tamamıyla hatırlıyor musun?
- Do you even remember Tom?
Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Tom'un neye benzediğini dahi hatırlamıyorum.
- I don't even remember what Tom looked like.
Tom'u tamamıyla hatırlıyor musun?
- Do you even remember Tom?
Akşam, meyveli börek yemek için dışarı çıkıyoruz, tamam mı?
- We're going out for dumplings in the evening, all right?
Olayların bu açıklaması tamamen abartılmış, üstelik doğru olsa bile.
- This description of events is completely exaggerated, even if it's essentially true.
Tom oldukça faydalı, üstelik hoşgörülü.
- Tom is quite helpful, indulgent even.
Yine de... bana tokat atmak zorunda değildi!
- Even so ... she didn't have to slap me!
Buraya dün akşam altıda geldik.
- We arrived here at six yesterday evening.
Önceden belirlenen doğum tarihinin akşamında suyum kesildi..
- My water broke on the evening of the predicted birth date.
Hava kötü olduğu halde geldi.
- He came even though the weather was bad.
Şarap çok pahalıydı, buna rağmen onu satın almak istedi.
- The wine was very expensive, but even so he wanted to buy it.
Arkadaşım bir vejetaryen olmasına rağmen, çorbada biraz et olduğunu ona söylemedim.
- Even though my friend was a vegetarian, I didn't tell him that the soup had some meat in it.
Şirket politikasına ters olmasına rağmen, Tom ve Mary her karşılaşmada öpüşür ve birbirlerine sarılırlardı.
- Even though it's against company policy, Tom and Mary kiss and hug every time they meet.
Özür diledim fakat o zaman bile benimle konuşmadı.
- I apologized, but even then she wouldn't speak to me.
Sen onun olanaksız olduğunu biliyordun ve o zaman bile denedin.
- You knew it was impossible and even then, you tried.
Bu bölgenin köyleri yok edilmiş olsa bile isimleri tarihten asla silinmeyecektir.
- Even if the villages of this region have been destroyed, their names will never be erased from history.
Bir profesör, Alex kelimeler kullanıyor olsa bile buna dil demenin yanlış olacağını söylüyor.
- One professor says that even if Alex is using words, it's wrong to call it a language.
Şu anda kendine ait bir piyanosu olmasa bile Tom hâlâ piyano çalabiliyor.
- Tom can still play the piano even though he doesn't own one now.
Bunu sevmesen bile, yemelisin.
- Even though you don't like this, you must eat it.
Her çift sayı iki asal sayının toplamıdır.
- Every even number is the sum of two primes.
İki, dört, altı ve sekiz çift sayıdırlar.
- Two, four, six and eight are even numbers.
O ondan hala nefret ediyordu, ölümünden sonra bile.
- She still hated him, even after he died.
Ders başladıktan sonra bile arkadaşıyla konuşmaya devam etti.
- She went on talking to her friend even after the class began.
Binlerce insan Bhopal Gaz Trajedisi'nde hayatlarını kaybetti ve bugün bile yüzlerce, hatta binlerce insan hâlâ zehirli gazın kötü etkilerinden muzdariptir.
- Thousands of people lost their lives in the Bhopal Gas Tragedy, and even today hundreds of thousands of people still suffer from the ill-effects of the poisonous gas.
Hatta Tom Fransızca öğrenmekle biraz ilgileniyor.
- Even Tom is a little interested in learning French.
Nanotubes glow, even within biological cells.*Increases in body mass index, even within non-obese levels, raise the risk for Type 2 diabetes mellitus: a follow-up study in a Japanese population. *Cognitive scores, even within the normal range, predict dea.
Göründüğünden daha da kötüdür.
- It's even worse than it looks.
Dün yemek yediğimiz restoran kötüydü ama bu restoran daha da kötüdür.
- The restaurant where we ate yesterday was bad, but this restaurant is even worse.
Hesabı eşit olarak bölüşürler.
- They split the bill evenly.
Biz parayı üçümüz arasında eşit olarak paylaştık.
- We shared the money evenly among the three of us.
Biz sıkı çalışmamıza rağmen, Jane'i yenemedik.
- Even though we tried hard, we couldn't beat Jane.
Tom yüksek proteinli olmalarına rağmen solucanları yemek istemiyordu.
- Tom didn't want to eat the worms even though they were high in protein.
Uzağa gitsen bile, telefon üzerinden birbirimizle temas kurmaya devam edelim.
- Even if you go far away, let's keep in touch with each other over the phone.
Sevmeseniz bile, işi yapmanız gerekir.
- You must do the work, even if you do not like it.
Cuma akşamları, deniz aşırı ülkelerde eşleriyle birlikte çalışan bir grubumuz Chuck's Bar and Grill'de buluşurlar.
- On Friday evenings, a group of us with spouses working overseas meet at Chuck's Bar and Grill.
Akşamları Tom'la geçiriyorum.
- I've been spending evenings with Tom.
He looked at her evenly.
Daha da iyi yapabileceğine eminim.
- I'm sure you can do even better.
Eski şirketi ona kazık attı. Fakat onun kötü şansını iyiye çevirmesine ve kendi işinde daha da iyisini yapmasına hayranım.
- His old company gave him the shaft. But I admire the way he turned bad luck into good and did even better with his own business.
Çocuğun ifadesi hayal kırıklığını gösterdi, ama öyle olsa bile o umut ışığı ile yüzümüze baktı.
- The boy's expression showed his disappointment, but even so he looked up at our faces with a glimmer of hope.
Öyle olsa bile, sen bir insansın.
- Even so, you are a human.
Küçük olsa bile hala harika bir arabadır.
- Even though it's small, it's still a great car.
Tom gerçekten ilgilenmiş olsa bile Mary'nin geçmişiyle ilgilenmediğini söyledi.
- Tom said he didn't care about Mary's past even though he really did.
Tom oldukça çirkin olsa da, Mary hala ona aşık.
- Even though Tom is quite ugly, Mary still fell in love with him.
Bir üniversite diplomasına sahip olsa da, Tom hademe olarak çalışır.
- Even though he has a college degree, Tom works as a janitor.
When the even was come they brought unto him many that were possessed with devylles .
I'm at home every evening.
- I am at home every evening.
We're usually at home in the evening.
- We are usually at home in the evening.
Four, fourteen and forty are even numbers.
I was strong before; but now I am even stronger.
We need to even this playing field; the west goal is too low.
Clear out those rocks. The surface must be even.
He put me on the scale in my underwear and socks: 82 pounds. I left, humming all day long, remembering that once upon a time my ideal weight had been 84, and now I'd even beaten that. I decided 80 was a better number, a nice even number to be.
Despite her fear, she spoke in an even voice.
The distribution of food must be even.
This is my commandment, that ye love one another, even as I have loved you.
That was before I was even born.
There is no doubt in my mind that the introduction of bag searches—even though it’s random, even though it’s not 100 percent—dramatically improves the security posture of this huge, sprawling subway system, which I believe is a top-tier target of Al Qaeda right now, even as we speak,” said the police official, Michael A. Sheehan.
It's even money that it will rain today.
He made two piles of clothes even steven and let me pick which one I wanted.
She left him, even though she still loved him.
The questioners are not even-handed in dealing with the candidates.
Spread the icing evenly over the cake.
To avoid arguments, he divided the sweets evenly between his two children.
We are expecting company this evening.
- We're expecting company this evening.
We are usually at home in the evening.
- We're usually at home in the evening.
The wind calmed down in the evening.
- The wind died down by the evening.
I am at home every evening.
- I'm at home every evening.
... It will never -- don't even ask. ...
... the government. Because it's tamper-evident, even if you figure out how to override it, ...