Sana bir dolar ödersem, eşit oluruz.
- If I pay you a dollar, we'll be even.
Hesabı eşit olarak bölüşürler.
- They split the bill evenly.
Aptal oğlumun ne yaptığını biliyor musun? Şimdi bile o üniversiteden mezun olup iş bulmak yerine tüm zamanını pachinko oynayarak geçiriyor.
- You know what my idiot son's doing? Even now he's graduated from university he spends all his time playing pachinko instead of getting a job.
O bir sineğe bile zarar veremez.
- She can't even harm a fly.
Ben en küçük ayrıntıları bile düzelttim.
- I corrected even the smallest details.
Onun doğum günü partisi yarın akşam düzenlenilecek.
- Her birthday party will be held tomorrow evening.
Tom yüksek proteinli olmalarına rağmen solucanları yemek istemiyordu.
- Tom didn't want to eat the worms even though they were high in protein.
Ben garip bir şey olduğunu hissetmiş olmama rağmen, ben sadece onun ne olduğunu bilmiyordum.
- Even though I felt that there was something strange, I just didn't know what it was.
Bir geleneksel Kore saman ayakkabısı bile bir çifte aittir.
- Even a (traditional Korean) straw shoe belongs to a pair. (literal)
Cesar Chavez çiftlik sahipleri ve onların destekçileri bazen şiddet kullansalar bile greve katılanların sessiz kalmalarını istedi.
- Cesar Chavez asked that strikers remain non-violent even though farm owners and their supporters sometimes used violence.
Tarafsızlık bile taraflıdır.
- Even impartiality is partial.
Tehlike olduğunda bile sakin kaldı.
- He remained calm even in the presence of danger.
En sakin bir insan bile bir noktada sinirlenir.
- Even a worm will turn.
Eski şirketi ona kazık attı. Fakat onun kötü şansını iyiye çevirmesine ve kendi işinde daha da iyisini yapmasına hayranım.
- His old company gave him the shaft. But I admire the way he turned bad luck into good and did even better with his own business.
Ben fiziği seviyorum ve matematiği daha da çok seviyorum.
- I like physics, and I like mathematics even more.
Kendi anadilini bile doğru düzgün kullanamayan insanları görmek çok üzücü.
- It is rather sad to see people who can't even use their mother tongue correctly.
Biz onların dükkanının bir başarısızlık olduğunu düşündük, fakat şimdi, zor günleri atlattılar ve hatta büyüdüler.
- We thought their shop was a failure, but now they've gotten out from under and even expanded.
Hatta babama karşı onu destekledim.
- I supported her even against my father.
Herkes aynı fikirde olsa bile, hepsi hatalı olabilir.
- Even if all agree, all can be wrong.
Mary sadece Tom'un arkadaşı olduğunu değil aynı zamanda onu tanıdığını bile reddetti.
- Mary not only denied that she was Tom's friend, but that she even knew him.
Neredeyse Tom'u hatırlamıyorum.
- I barely even remember Tom.
Bugün bile onun teorisi neredeyse inkar edilemez olarak kalmaya devam etmektedir.
- Even today, his theory remains practically irrefutable.
Tom her akşam düzenli olarak beni arıyor.
- Tom has been calling me regularly every evening.
Tom bir bağış toplama etkinliği düzenliyor.
- Tom is organizing a fundraising event.
Tom'u tamamıyla hatırlıyor musun?
- Do you even remember Tom?
Asal sayılar hayata benzerler, onlar tamamıyla mantıklıdır ama bütün zamanınızı bu konuyu düşünerek harcasanız dahi belirli bir kural bulmak imkansızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Biz dahi Tom'dan hoşlanmıyoruz.
- We don't even like Tom.
Kiminle buluşmaları gerektiğini dahi bilmiyorlardı.
- They didn't even know who they were supposed to meet.
Olaylar tam onun tahmin ettiği gibi meydana geldi.
- The events unfolded just as she predicted.
Akşam, meyveli börek yemek için dışarı çıkıyoruz, tamam mı?
- We're going out for dumplings in the evening, all right?
Tom oldukça faydalı, üstelik hoşgörülü.
- Tom is quite helpful, indulgent even.
Olayların bu açıklaması tamamen abartılmış, üstelik doğru olsa bile.
- This description of events is completely exaggerated, even if it's essentially true.
Yine de... bana tokat atmak zorunda değildi!
- Even so ... she didn't have to slap me!
Dün akşam iyi bir vakit geçirdim.
- I had a good time last evening.
Buraya dün akşam altıda geldik.
- We arrived here at six yesterday evening.
Hava kötü olduğu halde geldi.
- He came even though the weather was bad.
Şarap çok pahalıydı, buna rağmen onu satın almak istedi.
- The wine was very expensive, but even so he wanted to buy it.
O, çok yaşlı olmasına rağmen, o sağlıklıdır.
- Even though he's very old, he's healthy.
Kendisi polis olmasına rağmen hırsızlardan korkuyor.
- Even though he's a policeman, he's afraid of thieves.
Özür diledim fakat o zaman bile benimle konuşmadı.
- I apologized, but even then she wouldn't speak to me.
Sen onun olanaksız olduğunu biliyordun ve o zaman bile denedin.
- You knew it was impossible and even then, you tried.
O, yorgun olsa bile gelecektir.
- She will come even if she is tired.
Bir profesör, Alex kelimeler kullanıyor olsa bile buna dil demenin yanlış olacağını söylüyor.
- One professor says that even if Alex is using words, it's wrong to call it a language.
Onlara ihtiyacı olmasa bile kitapları ona iade edeceğim.
- I shall return the books to him even though he doesn't need them.
Bunu sevmesen bile, yemelisin.
- Even though you don't like this, you must eat it.
İki, dört, altı ve sekiz çift sayıdırlar.
- Two, four, six and eight are even numbers.
Her çift sayı iki asal sayının toplamıdır.
- Every even number is the sum of two primes.
Bu hava karardıktan sonra bile oldukça güvenli bir yerdir.
- It's usually a pretty safe place, even after dark.
Ben yatmaya gittikten sonra bile, salondaki seslerin farkındaydım.
- Even after I went to bed, I was conscious of the voices in the parlor.
Hatta Tom Fransızca öğrenmekle biraz ilgileniyor.
- Even Tom is a little interested in learning French.
Hatta onlara dokunmayın.
- Don't even touch them.
Nanotubes glow, even within biological cells.*Increases in body mass index, even within non-obese levels, raise the risk for Type 2 diabetes mellitus: a follow-up study in a Japanese population. *Cognitive scores, even within the normal range, predict dea.
O daha önce olduğundan daha da kötü.
- It's even worse than it was before.
İşler daha da kötüleşebilir.
- Things may get even worse.
Biz parayı üçümüz arasında eşit olarak paylaştık.
- We shared the money evenly among the three of us.
Hesabı eşit olarak bölüşürler.
- They split the bill evenly.
Arkadaşım bir vejetaryen olmasına rağmen, çorbada biraz et olduğunu ona söylemedim.
- Even though my friend was a vegetarian, I didn't tell him that the soup had some meat in it.
Tom yüksek proteinli olmalarına rağmen solucanları yemek istemiyordu.
- Tom didn't want to eat the worms even though they were high in protein.
Sevmeseniz bile, işi yapmanız gerekir.
- You must do the work, even if you do not like it.
Uzağa gitsen bile, telefon üzerinden birbirimizle temas kurmaya devam edelim.
- Even if you go far away, let's keep in touch with each other over the phone.
Cuma akşamları, deniz aşırı ülkelerde eşleriyle birlikte çalışan bir grubumuz Chuck's Bar and Grill'de buluşurlar.
- On Friday evenings, a group of us with spouses working overseas meet at Chuck's Bar and Grill.
O akşamlarını dizüstü bilgisayarının önünde geçirir.
- He spends his evenings in front of his laptop.
He looked at her evenly.
Yıldızları çıplak gözle, hatta daha da iyisi teleskopla görebilirsin.
- You can see the stars with your naked eye, and even better through a telescope.
O zengin ve daha da iyisi o çok güzel.
- She's rich, and even better, she's gorgeous.
Çocuğun ifadesi hayal kırıklığını gösterdi, ama öyle olsa bile o umut ışığı ile yüzümüze baktı.
- The boy's expression showed his disappointment, but even so he looked up at our faces with a glimmer of hope.
Öyle olsa bile, Dünya hareket ediyor!
- Even so, the Earth moves!
Tom, hırsız alarmı çalmaya başlamış olsa bile gazete okumaya devam etti.
- Tom continued reading the newspaper even though the burglar alarm had gone off.
Tom takımda olsa bile, o sadece yedek kulübesinde bekler.
- Even though Tom is on the team, he's just a bench warmer.
Komşum olsa da onu iyi tanımıyordum.
- Even though he is my neighbour, I did not know him well.
O diyette olsa da çikolatalı kek onu cezbetti.
- The chocolate cake tempted her even though she was dieting.
When the even was come they brought unto him many that were possessed with devylles .
It isn't going to rain this evening.
- It is not going to rain this evening.
I'm at home every evening.
- I am at home every evening.
Four, fourteen and forty are even numbers.
I was strong before; but now I am even stronger.
We need to even this playing field; the west goal is too low.
Clear out those rocks. The surface must be even.
He put me on the scale in my underwear and socks: 82 pounds. I left, humming all day long, remembering that once upon a time my ideal weight had been 84, and now I'd even beaten that. I decided 80 was a better number, a nice even number to be.
Despite her fear, she spoke in an even voice.
The distribution of food must be even.
This is my commandment, that ye love one another, even as I have loved you.
That was before I was even born.
There is no doubt in my mind that the introduction of bag searches—even though it’s random, even though it’s not 100 percent—dramatically improves the security posture of this huge, sprawling subway system, which I believe is a top-tier target of Al Qaeda right now, even as we speak,” said the police official, Michael A. Sheehan.
It's even money that it will rain today.
He made two piles of clothes even steven and let me pick which one I wanted.
She left him, even though she still loved him.
The questioners are not even-handed in dealing with the candidates.
Spread the icing evenly over the cake.
To avoid arguments, he divided the sweets evenly between his two children.
We are usually at home in the evening.
- We're usually at home in the evening.
It is not going to rain this evening.
- It isn't going to rain this evening.
I am at home every evening.
- I'm at home every evening.
We are expecting company this evening.
- We're expecting company this evening.
... are talking to without even talking to them, and this means that at a cocktail party, if ...
... If the user finds out about it, the user can't terminate these processes, even if the user ...