The problem affects the prestige of our school.
- Sorun bizim okulun prestiji etkiler.
His speech deeply affected the audience.
- Konuşması dinleyicileri derinden etkiledi.
I was impressed by the general knowledge of Japanese students.
- Japon öğrencilerinin genel kültür bilgisinden etkilendim.
I want to learn to speak Hawaiian, so I can impress my girlfriend.
- Havaiili konuşmayı öğrenmek istiyorum, böylece kız arkadaşımı etkileyebilirim.
Smoking has affected his health.
- Sigara içmek onun sağlığını etkiledi.
Worry affected his health.
- Endişe onun sağlığını etkiledi.
I think that our living together has influenced your habits.
- Sanırım birlikte yaşamamız alışkanlıklarını etkiledi.
That was probably what influenced their decision.
- Onların kararını etkileyen muhtemelen oydu.