eseri

listen to the pronunciation of eseri
Türkçe - İngilizce
work
To use or manipulate to one’s advantage

She knows how to work the system.

A nonthermal First Law energy in transit between one form or repository and another. Also, a means of accomplishing such transit
If you put someone to work or set them to work, you give them a job or task to do. By stimulating the economy, we're going to put people to work Instead of sending them to prison, we have set them to work helping the lemon growers
The matter on which one is at work; that upon which one spends labor; material for working upon; subject of exertion; the thing occupying one; business; duty; as, to take up one's work; to drop one's work
the total output of a writer or artist (or a substantial part of it); "he studied the entire Wagnerian oeuvre"; "Picasso's work can be divided into periods"
force acting over a distance
People who have work or who are in work have a job, usually one which they are paid to do. Fewer and fewer people are in work I was out of work at the time She'd have enough money to provide for her children until she could find work
cause to happen or to occur as a consequence; "I cannot work a miracle"; "wreak havoc"; "bring comments"; "play a joke"; "The rain brought relief to the drought-stricken area"
make something, usually for a specific function; "She molded the riceballs carefully"; "Form cylinders from the dough"; "shape a figure"; "Work the metal into a sword"
prepare for crops; "Work the soil"; "cultivate the land"
Product of force and displacement in the direction of the force
provoke or excite; "The rock musician worked the crowd of young girls into a frenzy"
have and exert influence or effect; "The artist's work influenced the young painter"; "She worked on her friends to support the political candidate"
{s} of labor
The application of force through a distance; requires energy input
exert oneself by doing mental or physical work for a purpose or out of necessity; "I will work hard to improve my grades"; "she worked hard for better living conditions for the poor"
Exertion of strength or faculties; physical or intellectual effort directed to an end; industrial activity; toil; employment; sometimes, specifically, physical labor
Break; twist
To exert one's self for a purpose; to put forth effort for the attainment of an object; to labor; to be engaged in the performance of a task, a duty, or the like
gratify and charm, usually in order to influence; "the political candidate worked the crowds"
eser
work

Tom has a lot of projects in the works. - Tom'un eserlerde çok sayıda projesi var.

Can computers actually translate literary works? - Bilgisayarlar gerçekten edebi eserleri çevirebilir mi?

sanat eseri
work of art

A work of art is the unique result of a unique temperament. - Bir sanat eseri eşsiz bir mizacın eşsiz bir sonucudur.

His garden is a work of art. - Onun bahçesi bir sanat eseridir.

sanat eseri
artwork

A Japanese businessman bought the artwork for 200 million yen. - Bir Japon iş adamı 200 milyon yene bir sanat eseri satın aldı.

eseri ortaya koyan sanatçı grubu
consort
eski sanat eseri
antique
eser
{i} piece

This piece of art was really priceless. - Bu sanat eseri gerçekten paha biçilmezdir.

She became rich by making ceramic pieces. - O, seramik eser yaparak zengin oldu.

şans eseri
fluke
eser
vestige
eser
creation

Is this one of your creations? - Bu, eserlerinden biri mi?

eser
work, work of art, achievement, product; trace, sign, mark
eser
{i} monument

Our house is a historic building and is listed as a protected monument. - Evimiz tarihi bir yapıdır ve koruma altındaki bir eser olarak listelenmiştir.

eser
grief
insan eseri
(Jeoloji) artifact
şans eseri
by chance

I met Jane in the department store by chance. - Şans eseri mağazada Jane ile karşılaştım.

I met her by chance on a train. - Bir trende şans eseri onunla tanıştım.

eser
{i} consequence
eser
tincture
eser
mark
eser
dash
eser
sign
kaza eseri olan
accidental
sanat eseri
(Sanat) art object
sanat eseri
(Sanat) artistic production
sanat eseri
art

Cornelius Gurlitt had hidden 1400 works of art stolen by the Nazis in his apartment. - Cornelius Gurlitt Naziler tarafından çalınan 1400 sanat eserini dairesinde saklamıştı.

A Japanese businessman bought the artwork for 200 million yen. - Bir Japon iş adamı 200 milyon yene bir sanat eseri satın aldı.

sanat eseri
objet d'art
sanat eseri
art work
soyut sanat eseri
abstraction
soyut sanat eseri
abstract
eser
baby
eser
achievement
eser
production

Everyone has the right to the protection of the moral and material interests resulting from any scientific, literary or artistic production of which he is the author. - Herkesin yarattığı, her türlü bilim, edebiyat veya sanat eserlerinden mütevellit manevi ve maddi menfaatlerin korunmasına hakkı vardır.

eser
strain
eser
spark
eser
opus

This novel is his greatest opus, in my opinion. - Bence, bu roman onun en büyük eseri.

eser
shadow
eser
suggestion
eser
smell
eser
ghost
eser
of works
eser
blows

A wind from the ocean blows at this time of the year. - Okyanustan gelen bir rüzgâr, yılın bu zamanında eser.

The wind blows in the willows. - Rüzgar söğütlere eser.

Eser
(isim) Work (of art)
bronz sanat eseri
bronze
eser
effort
eser
handiwork
eser
trace, sign, mark, evidence
eser
work, opus, work of art
eser
writing

There were a lot of writings about homosexuality. - Eşcinsellikle ilgili birçok yazılı eser vardı.

güzel sanat eseri
article of vertu
ilginç antika sanat eseri
a piece of money
ilk insanların yaptığı sanat eseri
artefact
ilk insanların yaptığı sanat eseri
artifact
kaza eseri olma
accidentalness
kaza eseri yutulma
(Tıp) incidental ingestion
mucize eseri
miraculous

Miraculously, during the fourteenth century, Prague was spared from the Black Death. - Prag mucize eseri olarak on dördüncü yüzyılda vebadan kurtuldu.

He miraculously survived. - Mucize eseri olarak hayatta kaldı.

mucize eseri olarak
miraculously

Miraculously, all the passengers managed to leave the blazing plane in less than three minutes. - Mucize eseri olarak, tüm yolcular üç dakikadan daha az süre içinde yanan uçaktan ayrılmayı başardı.

He miraculously survived. - Mucize eseri olarak hayatta kaldı.

rastlantı eseri
fortuitously
sanat eseri
set piece
sanat eseri
masterpiece

I like this picture, not because it is a masterpiece, but because it has charm. - Bu resmi bir sanat eseri olduğu için değil ama cazibesi olduğundan dolayı beğeniyorum.

The millionaire insisted on acquiring the masterpiece no matter how much it cost. - Maliyeti ne kadar olursa olsun, milyoner sanat eserini alma konusunda ısrar etti.

tiyatro eseri
theatrical production
tiyatro eseri
drama
ıngilizce bir dramatik eseri satın almak istiyorum
I would like to buy a drama in English
şans eseri olan
adventitious
şans eseri olan
chance
şans eseri olarak
by any chance

Do you know Tom by any chance? - Şans eseri olarak Tom'u tanıyor musun?

şans eseri olarak
oddly enough
şans eseri olmak
to chance
şans eseri olmak
chance
Türkçe - Türkçe
Büyük çivi
eseri cedit
Hattatlar tarafından kullanılan büyük boy yazı kâğıdına verilen ad
eseri hayır
Günümüz Türkiye topraklarında yapımı tamamlanan ve kullanıma sunulan ilk buharlı gemi
eseri nurâni
(Osmanlı Dönemi) parlak eser
eseri sanat
(Osmanlı Dönemi) sanat eseri
eseri tasannu
(Osmanlı Dönemi) yapmacıklık eseri
ESER
(Osmanlı Dönemi) Yapı, birinin meydana getirdiği şey
ESER
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyin varlığına delâlet eden te'sir
ESER
(Osmanlı Dönemi) Bir hususa dâir Peygamberimizden (A.S.M.) rivâyet bulunması. Sünen-i Resul
ESER
(Osmanlı Dönemi) Meydana getirilen kitap. Kitap te'lifi
Eser
(Osmanlı Dönemi) VEKTE
Eser
(Osmanlı Dönemi) EBLAD
Eser
(Hukuk) YAPIT
Eser
(Osmanlı Dönemi) ÂYET
Eser
ürün
eser
Belirti
eser
Emek sonucu ortaya konan ürün, yapıt: "Boğaziçi doğrudan doğruya Türklerin eseridir."- Y. K. Beyatlı
eser
Soyut kavramlarda belirti: "Sarı sakalları uzamış, bu yanık yüzde, en küçük bir pişmanlık eseri yoktu."- H. Taner
eser
Yayın, kitap, yapıt: "Bütün özlediğim eserlerle bir kütüphane yapabilsem artık yapılacak bir iş kalmayacak."- H. Z. Uşaklıgil. İz, işaret, im
eser
Yayın, kitap, yapıt
eser
İz, işaret, im
eser
Emek sonucu ortaya konan ürün, yapıt
sanat eseri
Yaratıcılık ve ustalık sonucu ortaya çıkan üstün ve değerli eser
saz eseri
Klasik Türk müziğinde yalnızca saz takımının çalışması için bestelenen eser
eseri