erken

listen to the pronunciation of erken
Türkçe - İngilizce
{s} early

Bill got up so early that he caught the first train. - Bill çok erken kalktı ve ilk treni yakaladı.

Mother always gets up early in the morning. - Anne her zaman sabahları erken kalkar.

ahead of time

I always arrive a little ahead of time. - Her zaman biraz erken gelirim.

in time

If you get up early, you can be in time for school. - Eğer erken kalkarsan okula zamanında varabilirsin.

Get up early, and you'll be in time. - Erken kalk ve zamanında ol.

before time
early strength
prematurely

My wife gave birth prematurely to a 1500-gram baby girl. - Karım erken 1500 gramlık bir bebek kız doğurdu.

premature

Tom was born a month premature. - Tom bir ay erken doğdu.

A pointless life is a premature death. - Anlamsız bir yaşam, erken doğmuş bir ölümdür.

beforetime
matutinal
soon

The sooner we start, the sooner we'll finish. - Ne kadar erken başlarsak, o kadar erken bitiririz.

Tom could have survived if the ambulance had arrived a little sooner. - Eğer ambulans biraz daha erken gelseydi Tom hayatta kalabilirdi.

betimes
in good time
ahead of the game
pre-
earlier

He said that he was tired and that is why he'd like to go home earlier. - O yorgun olduğunu söyledi ve eve erken gitmek istemesinin nedeni budur.

Why didn't you say so earlier? - Niçin çok daha erken söylemedin?

timely
late

Tom works from early in the morning until late at night every day. - Tom her gün sabah erken saatlerden gece geç saatlere kadar çalışıyor.

You've been coming home early lately, haven't you? - Son zamanlarda eve erken geliyorsun, değil mi?

erken bunama
schizophrenia
erken al
(Bilgisayar) early receive
erken alma
(Bilgisayar) early receive
erken ateşleme
ignition
erken ateşleme
(Havacılık) backfire
erken başlangıç
(Pisikoloji, Ruhbilim) early onset
erken benimseyenler
(Ticaret) early adopters
erken bitiş tarihi
(İnşaat) early finish date
erken boşalma
(Argo) duffy
erken bunama
early dementia
erken büyümüş
precocious
erken dayanım
(İnşaat) early strength
erken doğmuş
(Tıp) precocious
erken doğmuş
(Tıp) untimely
erken doğum
preterm birth
erken doğum
preemie
erken dönem
early period
erken eğitim
(Eğitim) early education
erken gelmek
come early
erken gelmek
early
erken gelmek
be early
erken gün batımı
(Bilgisayar) early sunset
erken haber verme
(Askeri) early warning
erken ihbar
(Askeri) early warning
erken ikaz
(Askeri) early warning
erken kalkan yol alır
early bird catches the worm
erken kalkan yol alır
the early bird gets the worm
erken kalkmak
get up early
erken karar
(Eğitim) early decision
erken kariyer
early career
erken menopoz
(Tıp) early menopause
erken müdahale
early intervention
erken olma
earliness
erken rezervasyon
early reservation
erken seçim
early election
erken tanı
(Tıp) early detection
erken tanı
early diagnosis
erken teslim
early delivery
erken teşhis
(Tıp) early diagnosis
erken uyarı
distant signal
erken veya geç
sooner or later
erken veya geç demez
early and late
erken vuru
(Tıp) premature
erken vuru
(Tıp) extrasystole
erken yatmak
go to bed early
erken yaşlanma
(Pisikoloji, Ruhbilim) progeria
erken yaşlanma
(Tıp) photoaging
erken zaman
(Askeri) early time
erken çocukluk
early childhood
erken çıkış
release
erken ödeme
(Ticaret) early payment
Erken yatmak erken kalkmak insanı sağlıklı zengin ve akıllı yapar
(Atasözü) Early to bed and early to rise makes a man healthy, wealthy and wise
erken boşalma
Premature ejaculation
erken boşalmak
to premature ejaculation
erken olarak
early as
erken olgunlaşan veya yetişen (meyve, sebze)
early maturing or growing (fruit, vegetables)
erken aktar
(Bilgisayar) early transmit
erken ateşleme
preignition
erken ateşleme
advanced ignition
erken ateşleme kapağı
(Askeri) backfire trap
erken ateşleme yapma
(motor) back fire
erken ateşleme yapmak
(motor) back fire
erken başlama günü
early start time
erken başlama tarihi
(İnşaat) early start date
erken başlatma
(Askeri) preinitiation
erken bitirme günü
earl finish time
erken blok
(Spor) early block
erken davranmak
react early
erken davranmak
be quick on the draw
erken davranmak
act early
erken davranmak
(deyim) beat to the draw
erken davranmak
(deyim) beat to the punch
erken davranıp önlemek
forestall
erken doğmak
slip
erken doğmak
slink
erken doğmuş
abortive
erken doğum
premature birth
erken doğum yapmak
cast
erken doğurmak
slink
erken dublaj
(Spor) early coverage
erken döl
(Denizbilim) precocious breeding
erken düşük
early abortion
erken enflasyon
(Ticaret) premature inflation
erken evlilik
early marriage
erken gelen oturur
first come first served
erken gelen penaltı
(Spor) early penalty
erken gelişme
precociousness
erken gelişme
forwardness
erken gelişme
precocity
erken gelişmiş
precocial
erken gelişmiş
precocious
erken gelişmiş
forward
erken gelişmiş
(Botanik, Bitkibilim) rathe
erken gelişmiş
(Botanik, Bitkibilim) rathe-ripe
erken gelişmişlik
precocity
erken gelişmişlik
precociousness
erken gelmek
to come early, to be early
erken harekat kabiliyeti; acil durum harekatları merkezi
(Askeri) early operational capability; emergency operations center
erken ikaz tesisleri
(Askeri) early warning installations
erken inşaat
(İnşaat) preconstruction
erken iptal
early termination
erken itfa
(Ticaret) early retirement
erken kabul
(Eğitim) early admission
erken kalkan
early riser

My father is an early riser. - Babam erken kalkan biridir.

I'm not an early riser. - Ben erken kalkan biri değilim.

erken kalkan kimse
early riser
erken kalkmak
rise early
erken kalkmak
rise with the lark
erken kalkmak
to get up early
erken kalkmak
wake up early
erken katılaşma
(İnşaat) undercuring
erken katılaşma
false set
erken katılaşma
premature stiffening
erken kesme
early cut-off
erken kullanılma
prolepsis
erken kısa
(Spor) first-tempo attack
erken malullük
premature disability
erken malullük
early unfitness for work
erken meşru müdafaa
(Askeri) anticipatory self defence
erken olgunlaşan
(Pisikoloji, Ruhbilim) precocial
erken olgunlaşma
(Pisikoloji, Ruhbilim) precocity
erken oluşma
prematurity
erken oluşma
prematureness
erken otlatma
(Tarım) early grazing
erken priz
(İnşaat) early stiffening
erken puberte
precocious puberty
erken puberte
(Tıp) pubertas praecox
erken püskürtme
(Otomotiv) early injection
erken saatler
the wee hours
erken simge gönderme
(Bilgisayar) early token release
erken solma eğilimi
(Botanik, Bitkibilim) fugacity
erken son bulma
early termination
erken sonlanma
early termination
erken tahliye
(Kanun) premature release
erken tahmin
(Çevre) imminent prediction
erken tanıma
(Hukuk) premature recognition, precipitate recognition
erken tarih atmak
predate
erken tarihe almak
predate
erken tarihe almak
antedate
erken tutuşma
early ignition
erken uyarı birimi
(Politika, Siyaset) early warning unit
erken uyarı radarı
early-warning radar
erken uyarı/yer-kontrollü önleme
(Askeri) early warning/ground-controlled intercept
erken uyarı; elektronik harp
(Askeri) early warning; electronic warfare
erken uçan yarasa
noctule
erken yarma
(Spor) early split
erken yatmak
to go to bed early
erken yatmak
keep early hours
erken yaşam evresi
(Denizbilim) early life phase
erken yaşta evlilik
early marriage
erken yetişme
precociousness
erken yetişme
precocity
erken çoğunluk
(Ticaret) early majority
erken çözüm
early solution
erken çıkmak
jump the gun
erken ödeme maliyeti
(Ticaret) break cost
erken ödeme masrafı
(Ticaret) break cost
erken ölmek
die prematurely
erken ölmek
die early
erken öğle yemeği
early lunch
erken şişme
(Gıda) early blowing
en erken
weest
eve erken dönmek
keep early hours
mümkün olduğu kadar erken
as early as possible
sabah erken
(Bilgisayar) early morning
Erken seçim
snap election
Erken seçim
immediate election
Horozu çok olan köyde sabah erken olur
(Atasözü) Many cocks spail the broth
mümkün olduğunca erken
as early as possible
oldukça erken
very early
NATO Hava İndirme Erken Uyarı Ve Kontrol Programı Yönetim Teşkilatı
(Askeri) North Atlantic Treaty Organization (NATO) Airborne Early Warning and Control Program Management Agency
Planlama ve Erken Uyarı Birimi
(Hukuk) Planning and Early Warning Unit
balistik füze erken ihbar sistemi
(Askeri) ballistic missile early warning system
bir gün erken ayrılmak istiyorum
I want to leave one day earlier
daha erken
earlier

Why didn't you say so earlier? - Niçin çok daha erken söylemedin?

In those days, I went to bed earlier. - O günlerde ben daha erken yatmaya gittim.

en erken
earliest

Mother gets up earliest in my family. - Ailemde en erken annem kalkar.

The earliest I can come is around 3. - En erken saat 3 gibi gelebilirim.

en erken teslim tarihi
(Askeri) earliest delivery date
harekat alanına fırlatma ve taarruz erken uyarısı
(Askeri) attack and launch early reporting to theater
havaalanına ne kadar erken gelmeliyim
How early must I be at the airport
havadan erken ihbar ve kontrol
(Askeri) airborne early warning and control
havadan erken ihbar; hava seferi birliği
(Askeri) airborne early warning; air expeditionary wing
havadan erken uyarı
airborne early warning
işten erken gelmek
keep early hours
müşterek erken uyarı
(Askeri) shared early warning
ne kadar erken o kadar iyi
the sooner the better
pek erken
all too soon
tahmin edilen en erken fırlatılış tarihi
(Askeri) earliest anticipated launch time
tavuk gibi erken yatmak
to go to bed with the chickens, go to bed very early
uydu erken uyarı sistemi
(Askeri) satellite early warning system
çok erken
It's early
çok erken veya çok geç
all hours
Türkçe - Türkçe
Vaktinden önce, alışılan zamandan önce
Vaktinden önce, alışılan zamandan önce: "Sakın geç kalma, erken gel."- A. Rasim
Sabahın ilk saatleri
er
(Osmanlı Dönemi) BÂKİR
erken boşalma
Erken boşalma, en sık rastlanan cinsel işlev bozukluğudur. Erken boşalma, cinsel bir yetersizlik değildir. Boşalma üzerinde kontrolün az sağlanması veya sağlanamamasıdır. Hem erkeklerin hem de kadınların en fazla yakındıkları sorunların başında gelir
erken bunama
Birbirinden ayrı görüntüleri bulunan şizofreni türündeki hastalıklar
erken