Blood consists of erythrocytes, leukocytes, platelets, and plasma.
- Kan eritrositler, lökositler, trombositler ve plazmadan oluşur.
America is often referred to as a melting pot.
- Amerika genellikle eritme potası olarak anılır.
During the war, they melted down a lot of bells.
- Savaş sırasında birçok çan erittiler.
Pour melted butter over the popcorn.
- Patlamış mısır üzerine eritilmiş tere yağını dökün.
Salt is used to melt snow.
- Tuz kar eritmek için kullanılır.
Pour melted butter over the popcorn.
- Patlamış mısır üzerine eritilmiş tere yağını dökün.
The permafrost is thawing.
- Kutuplardaki buz tabakası eriyor.
Salt is used to thaw ice.
- Tuz buzu eritmek için kullanılır.
The permafrost is thawing.
- Kutuplardaki buz tabakası eriyor.
Then little Gerda wept hot tears, which fell on his breast, and penetrated into his heart, and thawed the lump of ice, and washed away the little piece of glass which had stuck there.
- Sonra küçük Gerda, onun göğsüne dökülen, oradan kalbine nüfuz edip, buz kalıbını eriten ve orada saplanmış olan küçük cam parçasını alıp götüren sıcacık gözyaşlarını döktü.
The sun came out and the ice melted.
- Güneş çıktı ve buz eridi.
Pour melted butter over the popcorn.
- Patlamış mısır üzerine eritilmiş tere yağını dökün.
If you heat ice, it melts.
- Eğer buzu ısıtırsanız, o erir.
4. Heat the sesame oil in the wok and melt the butter.
- 4. Susam yağını wokta ısıtın ve tereyağını eritin.
A satellite was launched into orbit to monitor melting glaciers.
- Bir uydu eriyen buzulları izlemek için yörüngeye fırlatıldı.
The area around the melting ice cream was crawling with ants.
- Eriyen dondurmanın etrafındaki alan karıncalarla kaynıyordu.
Yakında çeşitli çiçekler çıkar.
- Lähiaikoina puhkeaa erilaisia kukkia.
Kız kardeşler oldukça farklıdır.
- Siskokset ovat varsin erilaisia.
Yakında çeşitli çiçekler çıkar.
- Lähiaikoina puhkeaa erilaisia kukkia.
Tom ve Mary her zaman birbirleriyle çelişiyor.
- Tom ja Mary ovat aina eri mieltä.