Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
- Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
Her şahıs memleketin kamu hizmetlerine eşitlikle girme hakkını haizdir.
- Everyone has the right of equal access to public service in his country.
Bir artı iki üçe eşittir.
- One plus two is equal to three.
Yasalar önünde bütün insanlar eşittir.
- All men are equal under the law.
Servet mirasçılar arasında eşit olarak bölündü.
- The property was divided equally among the heirs.
Pastayı eşit olarak paylaşmak zorundasın.
- You have to share the cake equally.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
- Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.
- An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0.
Kanun herkes için aynıdır.
- The law is equal for all.
Onlar aynı derecede zor taleplerde bulundular.
- They made equally tough demands.
O, görev için yeterli değildir.
- He is not equal to the task.
Tom göreve uygun değil.
- Tom isn't equal to the task.
O, görev için uygundur.
- He is equal to the task.
Son dakikada Marcello bir beraberlik golü attı.
- In the last minute, Marcello score an equalizing goal.
Pastayı eşit olarak paylaşmak zorundasın.
- You have to share the cake equally.
Kazanmak için ister Lions'ları ister Tiger'ları seç, sonucu şansa bağlıdır. Çünkü her iki takım eşit olarak güçlüdür.
- Whether you pick the Lions or Tigers to win, the result will be a toss-up because both teams are equally strong.
Dün gece ipek ve ince kumaş hakkında ya da eşitlik ve adil yargılama hakkında bir rüya gördüm.
- I dreamt a dream last night, about silk and fine cloth or about equality and fair trial.
Eşitlik anayasa tarafından garantiye alınmıştır.
- Equality is guaranteed by the Constitution.
Hipotenüsün karesi diğer iki kenarın kareleri toplamına eşittir.
- The square of the hypotenuse is equal to the sum of the squares of the other two sides.
Bir yarda üç fite eşittir.
- A yard is equal to three feet.
Bir artı iki üçe eşittir.
- One plus two is equal to three.
O, babasına eşit değil.
- He is not equal to his father.
O, babasına eşit değil.
- He is not equal to his father.
Müzik alanında hiç kimse bu genç kadın eşit değildir.
- Nobody is equal to this young woman in the field of music.
Beyaz erik brendisi bir kompostoda eşit ölçüde lezzetlidir.
- Mirabelles are equally delicious in a compote.
Her dil konuşanları için eşit ölçüde değerli ve kıymetlidir.
- Every language is equally precious and valuable to its speakers.
Her ikisi de aynı derecede makul.
- Both are equally plausible.
Tom aynı derecede suçludur.
- Tom is equally guilty.
All right angles are equal.
Equal conditions should produce equal results.
This beer has no equal.
Two plus two equals four.
The treatment of students in this school is very equal.
her comprehension was certainly more equal to the covert meaning, the superior intelligence, of those five letters so arranged.
Losing this deal equals losing your job.
equal-opportunity insulter.
equal-sign key.
The gas stations are equally far from the highway.
John suffered setbacks at his job. Equally, Frank's business slowed.
They shared equally in the spoils.
... you could divide the world into two equal parts; half rural and half urban, about three ...
... Now fortunately, there's an equal and opposite reaction ...