Thomas ve Marie evlerini tümüyle restore ediyorlar.
- Thomas and Marie are entirely renovating their home.
Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.
- Sami is still not entirely satisfied.
Sen bütünüyle hatalı değilsin.
- You're not entirely wrong.
Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.
- Sami is still not entirely satisfied.
Sen bütünüyle hatalı değilsin.
- You're not entirely wrong.
Ben, onun söylediğini tamamen anlamıyorum.
- I don't entirely understand what he said.
Dört yaşındaki Amerikalı turist, aslında, Sichuan eyaletinin ünlü mayhoş mutfağına rağmen tamamen baharatlı sığır etinden yapılmamış olduğunu farkettiği için hayal kırıklığına uğradı.
- A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine.
This isn't entirely Tom's fault.
- This is not entirely Tom's fault.
It's entirely up to you.
- It is entirely up to you.
... I'm not sure we entirely had a choice. ...
... different website entirely. ...