Piyanoyu coşkuyla çaldı.
- She played the piano with enthusiasm.
Tom'un coşkusu bulaşıcıdır.
- Tom's enthusiasm is contagious.
Tom'un hevesini seviyorum.
- I love Tom's enthusiasm.
Tom Mary'nin çoşkusunu anlamıyor.
- Tom doesn't share Mary's enthusiasm.
Ben de senin heyecanını paylaşmıyorum.
- I don't share your enthusiasm.
Çocuklar heyecanla çamurda oynadılar.
- The children played in the mud with enthusiasm.
The intoxication that they sought was that of ‘enthusiasm’, of union with the god.