Piyanoyu coşkuyla çaldı.
- She played the piano with enthusiasm.
Onun büyük bir coşkusu vardır.
- He has great enthusiasm.
Tom'un hevesini seviyorum.
- I love Tom's enthusiasm.
Tom Mary'nin çoşkusunu anlamıyor.
- Tom doesn't share Mary's enthusiasm.
Çocuklar heyecanla çamurda oynadılar.
- The children played in the mud with enthusiasm.
Ben de senin heyecanını paylaşmıyorum.
- I don't share your enthusiasm.
The intoxication that they sought was that of ‘enthusiasm’, of union with the god.
... ought to be one of respect, not necessarily enthusiasm. ...
... Your support, your enthusiasm, your building of apps for our ...