endişeli

listen to the pronunciation of endişeli
Türkçe - İngilizce
anxious

I'm very anxious about my son's safety. - Oğlumun güvenliği hakkında çok endişeliyim.

I have been anxious about my son's safety. - Ben oğlumun güvenliği hakkında endişeliyim.

concerned

What are you concerned about? - Ne hakkında endişelisin?

I'm concerned about Tom. - Tom hakkında endişeliyim.

worried

His mother is worried about him. - Annesi onun hakkında endişeli.

I'm worried about Tom. - Tom hakkında endişeliyim.

apprehensive

Tom seems apprehensive. - Tom endişeli görünüyor.

She was apprehensive about receiving criticism of her performance. - O, performansı ile ilgili eleştiri alma hakkında endişeli.

obsessed
solicitous
fearful
weighty
distressed
on edge
uneasy
on the downbeat
anxious, worried, uneasy, concerned, apprehensive, solicitous, thoughtful
windy
anxious, worried, concerned
overcast
preoccupied

Tom seemed preoccupied. - Tom endişeli görünüyordu.

Tom is preoccupied with his studies. - Tom çalışmalarıyla endişeli.

doubting
perturbed
ill at ease
suspenseful
nervous

Tom looks somewhat nervous and apprehensive. - Tom biraz sinirli ve endişeli görünüyor.

fraught
tense
keyed up
pin
insecure
keyed-up
edge
endişe
apprehension

My apprehensions were justified. - Benim endişelerim haklı çıktı.

Their apprehensions were justified. - Onların endişeleri haklı çıktı.

endişe
{i} anxiety

He waited for his son with anxiety. - (O) oğlunu endişeyle bekledi.

Tom had an anxiety attack. - Tom bir endişe atağı yaşadı.

endişe
concern

I'm concerned about Tom. - Tom hakkında endişeliyim.

I am very concerned about his health. - Ben onun sağlığı hakkında endişe duyuyorum.

endişe
worry

Don't worry. I'll stay with you. - Endişelenme. Ben seninle kalacağım.

Today, many people worry about losing their jobs. - Bugün, bir sürü insan işsiz kalma konusunda endişeleniyor.

endişeli bekleyiş
anxious suspense
endişeli görünüş
hunted look
endişeli olmak
be in doubt
endişeli olmak
moither
endişeli olmak
be worried
endişeli ve sabırsız
on tenterhooks
endişe
{i} suspense
endişe
{i} fret

Don't fret too much, okay? - Çok fazla endişelenme, tamam mı?

endişe
anxiety, worry, concern, solicitude, care, apprehension; doubt; fear
endişe
angst
endişe
perturbation
endişe
fears
endişe
{i} stew
endişe
distress
endişe
fear

How serious is Tom's sickness? - We should fear the worst. - Tom'un hastalığı ne kadar ciddi? En kötü ihtimalmiş gibi endişelenmeliyiz.

The child's fear worried the parents. - Çocuğun korkusu ebeveynlerini endişelendirdi.

endişe
qualm

Tom had no qualms at all about speaking in front of such a large audience. - Tom'un böylesine büyük bir izleyicinin önünde konuşma hakkında hiç endişesi yoktu.

endişe
apprehensiveness
endişe
solicitude
endişe
inquietude
endişe
preoccupation
endişe
anxiousness
endişe
disquietude
endişe
scruple
endişe
care

She cares for her sick mother. - O, hasta annesi için endişe ediyor.

Mr Johnson was concerned about the amount of money that was being lost because of careless management. - Bay Johnson dikkatsiz yönetimi nedeniyle kaybedilen para miktarı hakkında endişe ediyordu.

endişe
disturbance
endişe
uneasiness
endişe
agitation
endişe
doubt
endişe
disquiet

This is deeply disquieting. - Bu çok endişe verici.

endişe
bugbear
endişe
worriment
fazla endişeli
overanxious
Türkçe - Türkçe
Endişesi olan: "O zamanlar ezberi tam kıvırıp kıvıramayacağımızdan endişeli, kalp çarpıntıları içinde sıranın bize gelmemesi için dua ederdik."- Ç. Altan
Tasalı, kaygılı; kuşkulu, korkulu
ENDİŞE
(Osmanlı Dönemi) f. Korku. Düşünce. Merak, keder, kuruntu
endişe
Korku
endişe
Tasa, kaygı: "Bütün çehrelere hemen bir durgunluk, hüzün, endişe çökerdi."- R. H. Karay
endişe
Düşünce
endişe
Kuşku
endişe
Tasa, kaygı; kuşku, korku
endişeli