Öyle sona ermek zorunda değil.
- It doesn't have to end like that.
Bir rüyayı yaşıyorsun ve rüya sona ermek üzere.
- You are living a dream, and the dream is about to end.
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
Bilim adamları AIDS'e son vermek için harıl harıl çalışıyorlar.
- Scientists are working hard to put an end to AIDS.
Tatil bitmek üzeredir.
- The vacation is close to an end.
Tüm güzel şeyler bitmek zorundadır.
- All good things must come to an end.
Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.
- Eisenhower had campaigned to end the war.
Fadıl evliliği sona erdirmek istedi.
- Fadil wanted to end the marriage.
Hakem maçı bitirmek için düdüğünü çaldı.
- The referee blew his whistle to end the match.
Sami hayatını bitirmek istedi.
- Sami wanted to end his life.
Evde gevşek uçları sabitledikten sonra, marangoz ressamın işe başlaması için onay verdi.
- After tying up loose ends on the house, the carpenter gave the painter approval to begin work.
NASA Galileo'nunkine benzeyen jeneratörler taşıyan 22 uzay uçuşunun üçünün kazayla sonuçlandığını söylüyor.
- NASA says three of 22 space missions that carried generators similar to Galileo's ended in accidents.
Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
- In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
Eczane yolun sonunda.
- The drugstore is at the end of this road.
Aziz Augustine tarafından yazılan İtiraflar bize ortodokslukta biten entelektüel arayışın zamansız bir hikayesini anlatır.
- Confessions by St. Augustine tells us the timeless story of an intellectual quest that ends in orthodoxy.
Haziran ayı sonuna kadar tarafların ilke anlaşmasına varmaları gereklidir.
- The two sides must reach an agreement in principle by the end of June.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
Barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı.
- The peace talks ended in failure.
Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
- In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
Bu tartışmaya bir son verelim.
- Let's put an end to this discussion.
Onların galibiyet serileri bittiği için art arda 10 oyun kaybettiler.
- They have lost 10 games in a row since their winning streak ended.
Tom her hafta eşinden belirli bir miktar cep harçlığı alır. Haftanın sonunda artan parayı kumbarasına koyar.
- Tom receives a certain amount of pocket money from his wife every week. He puts whatever remains at the end of the week into his piggy bank.
Birkaç gün durmadan yağmur yağdı.
- It rained for several days on end.
Sıranın sonunda durdum.
- I stood at the end of the line.
Şartlı Tahliye bitiş günüm yakındır.
- The end of my probation period is nearing.
Bitişi çok daha ilginçtir.
- The ending is much more interesting.
Onlar performansın bitiminden önce ayrıldılar.
- They left before the end of the performance.
Dersin bitimine kadar sadece on dakika var.
- There are only 10 minutes left until the end of the lesson.
Ne yazık ki, gıda malzemeleri, kış sonundan önce bitti.
- Unfortunately, the food supplies gave out before the end of winter.
Bu yaz tatili çok çabuk bitti.
- The summer vacation has come to an end too soon.
Atom enerjisi barışçıl amaçlar için kullanılabilir.
- Atomic energy can be used for peaceful ends.
Hikaye onun ölümü ile sona erer.
- The story ends with his death.
Onun ölümü tarihimizde bir dönemin bitişini gösterir.
- His death marks the end of a chapter in our history.
Kafamız allak bullak olmuş durumda.
- We're at our wits' end.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.
Başlangıcı olanın sonu da vardır.
- Whatever has a beginning also has an end.
Tatil bitmek üzeredir.
- The vacation is close to an end.
Hastane inşaatı bitmek üzere.
- The construction of the hospital is about to end.
Onun gibi sonuçlanmak ister misin?
- Do you want to end up like her?
Onun gibi sonuçlanmak istemiyorum.
- I don't want to end up like him.
Sonunda ölmek istemiyorum.
- I don't want to end up dead.
O konuşmasını bitirdi.
- He brought his speech to an end.
Hakem maçı bitirmek için düdüğünü çaldı.
- The referee blew his whistle to end the match.
Dün gece bir arkadaşınızın doğum gününü, saçıp savurarak tamamen tükettiğimiz şampanya kasalarıyla kutladık.
- Last night, we celebrated a friend's birthday with cases of Champagne, we ended up completely wasted.
Arkadaşlığımızı bitirmeye karar verdim.
- I've decided to end our friendship.
Sonunda hedefine ulaştı.
- She has finally achieved her end.
Hedefe giden her yol mubah mıdır?
- Does the end justify the means?
Diplomatik diyalog çatışmayı bitirmeye yardımcı oldu.
- Diplomatic dialogue helped put an end to the conflict.
Müzakerelerin amacı, iki ülke arasındaki en kötü diplomatik krizin sona ermesi.
- The negotiations are aimed at ending the worst diplomatic crisis between the two countries.
Kim faturayı ödemeyi durdurdu?
- Who ended up paying the bill?
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
Tam sonuna kadar vazgeçme.
- Never give up till the very end.
Patron sekreterine hafta sonuna kadar iyi bir fikirle gelmesini söyledi.
- The boss told his secretary to come up with a good idea by the end of the week.
Onun gibi sonuçlanmak istemiyorum.
- I don't want to end up like him.
Onun gibi sonuçlanmak ister misin?
- Do you want to end up like her?
İyi bir başlangıç iyi bir bitiş yapar.
- A good beginning makes a good ending.
Dizinin bitiş şeklini beğenmiyorum.
- I don't like how the series is ending.
Sizinle yapılan takaslar sonsuza dek sürecek gibi görünüyor.
- Exchanges with you seem to go on endlessly.
Bu aptallık tarafından sonsuz bir şekilde rahatsız oluyorum.
- I'm getting endlessly annoyed by this foolishness.
Yaklaşık olarak her dört evlilikten üçü boşanmayla sonuçlanmaktadır.
- About three out of every four marriages end in divorce.
Yaklaşık olarak her dört evlilikten üçü boşanmayla sonuçlanmaktadır.
- About three out of every four marriages end in divorce.
Herkes için aşikardır ki, evlilik er ya da geç ayrılmayla sonuçlanır.
- It was obvious to everyone that the marriage would sooner or later end in divorce.
Ölüm sadece hayatın sonudur.
- Death is simply the end of life.
Tom ne yapmayı bitirdi?
- What did Tom end up doing?
Tom'un bodrumunda yaşamayı nasıl bitirdin?
- How did you end up living in Tom's basement?
Müzakerelerin amacı, iki ülke arasındaki en kötü diplomatik krizin sona ermesi.
- The negotiations are aimed at ending the worst diplomatic crisis between the two countries.
Savaşın bittiği yıl doğmuşum.
- The year the war ended, I was born.
Onların tartışması sonunda berabere bitti.
- Their argument eventually ended in a draw.
Küçük araba artışı sona eriyor.
- The small car boom is ending.
Birçok Hollywood filmleri mutlu bir sona sahiptir.
- Most Hollywood movies have a happy ending.
Eczane yolun sonunda.
- The drugstore is at the end of this road.
Gelecek ayın sonunda on yıldır burada yaşamakta olacak.
- He will have lived here for ten years by the end of next month.
Hapishaneyi boylamak istemiyorum.
- I don't want to end up in prison.
Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.
- The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War.
Nedir bu hiç bitmeyen telefon konuşması?
- What is this never ending phone talk?
Tom ve Mary sonunda kavuşabilmek için savaştılar.
- Tom and Mary struggled to make ends meet.
Sonuna kadar görevi taşımalısın.
- You must carry the task through to the end.
Zaferi sonuna kadar tartıştık.
- We disputed the victory to the end.
Hüzünlü biten hikayeleri severim.
- I like stories that have sad endings.
İyi başlayan iyi biter.
- A good beginning makes a good ending.
When your sickness is your soul.
Is this movie ever going to end?.
they followed him... into a sort of a central hall; out of which they could dimly see other long tunnel-like passages branching, passages mysterious and without apparent end.
For some people, knowledge is a means to an end; for others, it is an end in itself.
This is done to increase your ability to acknowledge others, and acknowledge in a manner that means not just Thank you,' but End of Cycle. Completion of Communication. Over and Out. Or STOP.
A piece of packaging insulation that surrounds one side of an object.
Gyanendra's 269-year-old Shah dynasty has reached the end of the line.
Sometimes she took the cable car to the end of the line, then walked to the Presidio.
It's the end of the world as we know it.
The tiny rooms are fitted with a burgundy leather chair, an end table stacked with phone books, and an ugly orange payphone common here in Australia.
Both Islam and Christianity have a strong eschatology (view of the end times) that comes from their worldview.
We spent a long time looking for a cheaper deal, but we ended up buying from the first dealer we met.
I was going for a stroll, and ended up in Slovakia.
How did things end up with you and the bricklayer? — Great. We got married!.
The system integrates a single camera into the robot's end-effector, and adds a specialized, durable lighting unit that moves with the robot to illuminate the parts. — Eyes on the Line, Mechanical Engineering, August 2005.
We lay the bricks end-to-end in one long line.
The end-to-end trip takes about forty minutes.
It is not rare at all to live over ninety years.
- Doksan yıldan fazla yaşamak hiç ender değildir.
A real friend is like a rare bird.
- Gerçek bir arkadaş ender bir kuş gibidir.
There are very rare animals in Australia.
- Avustralya'da çok ender hayvanlar vardır.
Tom rarely talks to anybody.
- Tom biriyle ender olarak konuşur.
... about the end of the article. ...
... the show, I really love singing that, because in the end, it's got this, you know, pyro-filled ...