He didn't want to resign but he was forced into it.
- İstifa etmek istemiyordu ama buna zorlanmıştı.
Tom was so out of breath that he could hardly speak.
- Tom o kadar nefessiz kaldı ki zorla nefes alabiliyordu.
I had hardly checked in at the hotel when he called me.
- Sen beni aradığında otelde zorla kayıt yaptırdım.
A sudden illness forced her to cancel her appointment.
- Ani bir hastalık onu randevusunu iptal etmeye zorladı.
Illness forced him to give up school.
- Hastalık onu okuldan vazgeçmesi için zorladı.
You don't want to push yourself too hard.
- Kendini çok zorlamak istemiyorsun.
They continued to push south.
- Onlar güneyi zorlamaya devam etti.
In the end, the Germans were forced to withdraw.
- Sonunda, Almanlar geri çekilmeye zorlandı.
The force of the wind made it difficult to walk.
- Rüzgarın gücü yürümeyi zorlaştırdı.
The rioters were forcibly removed from the plaza.
- Göstericiler zorla plazadan çıkarıldılar.
Public pressure forced the army to act.
- Kamuoyu baskısı orduyu hareket etmesi için zorladı.
In the end, the Germans were forced to withdraw.
- Sonunda, Almanlar geri çekilmeye zorlandı.
We can't force Tom to resign.
- Tom'u istifaya zorlayamayız.
We can't force Tom to do that.
- Onu yapması için Tom'u zorlayamayız.
He took it from her by force.
- O, onu ondan zorla geri aldı.
Snorri Sturluson's stories tells, among other things, how Christianity was spread in Norway by force.
- Snorri Sturluson'un hikayeleri diğer şeylerin arasında Hristiyanlığın Norveç'te nasıl zorla yayıldığını anlatır.
I was compelled to do this against my will.
- Zorla bunu yapmak için zorlandım.
War compelled soldiers to go to the front.
- Savaş askerleri cepheye gitmeye zorladı.
Nobody's forcing you to do that.
- Onu yapman için hiç kimse seni zorlamıyor.
I'm not forcing them to pay extra.
- Ekstra ödemeleri için onları zorlamıyorum.
Kate was obliged to read the book.
- Kate kitap okumaya zorlandı.
Tom shifted uneasily.
- Tom zorla değiştirdi.
We were forced to work hard.
- Biz çok çalışmak için zorlandık.
Life is getting hard these days.
- Hayat bu günlerde zorlaşıyor.
We haven't been coerced in any way.
- Hiçbir şekilde zorlanmadık.
Tom claimed that the contract was invalid because he'd been coerced into signing it.
- Tom onu imzalamaya zorlanıldığı için sözleşmenin geçersiz olduğunu iddia etti.
I was compelled to do this against my will.
- Zorla bunu yapmak için zorlandım.
The examination compelled me to study hard.
- Sınav beni sıkı çalışmaya zorladı.