Her forced smile was harder and harder to keep as her critical father kept on complaining about her.
I could hardly make out what she said.
- Söylediği şeyi zorla anlayabildim.
Tom could hardly make himself understood.
- Tom meramını zorla anlatabildi.
A sudden illness forced her to cancel her appointment.
- Ani bir hastalık onu randevusunu iptal etmeye zorladı.
Illness forced him to give up school.
- Hastalık onu okuldan vazgeçmesi için zorladı.
You don't want to push yourself too hard.
- Kendini çok zorlamak istemiyorsun.
Don't push your luck.
- Şansınızı zorlamayın.
The force of the wind made it difficult to walk.
- Rüzgarın gücü yürümeyi zorlaştırdı.
In the end, the Germans were forced to withdraw.
- Sonunda, Almanlar geri çekilmeye zorlandı.
The rioters were forcibly removed from the plaza.
- Göstericiler zorla plazadan çıkarıldılar.
Bad weather forced us to call off the picnic.
- Kötü hava pikniği iptal etmemiz için bizi zorladı.
I was forced to submit to my fate.
- Ben kaderime boyun eğmek için zorlandım.
You can't force Tom to help Mary.
- Tom'u Mary'ye yardım etmeye zorlayamazsın.
We can't force Tom to do that.
- Onu yapması için Tom'u zorlayamayız.
Snorri Sturluson's stories tells, among other things, how Christianity was spread in Norway by force.
- Snorri Sturluson'un hikayeleri diğer şeylerin arasında Hristiyanlığın Norveç'te nasıl zorla yayıldığını anlatır.
The dentist pulled out my decayed tooth by force.
- Dişçi çürük dişimi zorla çekti.
War compelled soldiers to go to the front.
- Savaş askerleri cepheye gitmeye zorladı.
The examination compelled me to study hard.
- Sınav beni sıkı çalışmaya zorladı.
Nobody's forcing you.
- Hiç kimse seni zorlamıyor.
Nobody's forcing you to do that.
- Onu yapman için hiç kimse seni zorlamıyor.
Kate was obliged to read the book.
- Kate kitap okumaya zorlandı.
Tom shifted uneasily.
- Tom zorla değiştirdi.
Life is getting hard these days.
- Hayat bu günlerde zorlaşıyor.
Tom is having a hard time deciding what to wear to the party.
- Tom partide ne giyeceğine karar vermede zorlanıyor.
Tom claimed that the contract was invalid because he'd been coerced into signing it.
- Tom onu imzalamaya zorlanıldığı için sözleşmenin geçersiz olduğunu iddia etti.
We haven't been coerced in any way.
- Hiçbir şekilde zorlanmadık.
No one may be compelled to belong to an association.
- Hiç kimse bir derneğe üye olmaya zorlanamaz.
The examination compelled me to study hard.
- Sınav beni sıkı çalışmaya zorladı.