I will never force you to marry him.
- Onunla evlenmen için seni asla zorlamayacağım.
Don't force the child to eat.
- Çocuğu yemesi için zorlama.
Take care not to strain your eyes.
- Gözlerini zorlamamaya dikkat et.
Tom felt an urge to kill Mary.
- Tom Mary'yi öldürmek için bir zorlama hissetti.
You don't want to push yourself too hard.
- Kendini çok zorlamak istemiyorsun.
They continued to push south.
- Onlar güneyi zorlamaya devam etti.
I don't want to pressure you.
- Seni zorlamak istemiyorum.
I don't want to force you to do that.
- Onu yapman için seni zorlamak istemiyorum.
I don't want to force you to go.
- Gitmen için seni zorlamak istemiyorum.
I had hardly checked in at the hotel when he called me.
- Sen beni aradığında otelde zorla kayıt yaptırdım.
I could hardly make out what she said.
- Söylediği şeyi zorla anlayabildim.
A sudden illness forced her to cancel her appointment.
- Ani bir hastalık onu randevusunu iptal etmeye zorladı.
Illness forced him to give up school.
- Hastalık onu okuldan vazgeçmesi için zorladı.
You don't want to push yourself too hard.
- Kendini çok zorlamak istemiyorsun.
Tom likes to push the limits.
- Tom sınırları zorlamayı sever.
Don't force the child to eat.
- Çocuğu yemesi için zorlama.
The force of the wind made it difficult to walk.
- Rüzgarın gücü yürümeyi zorlaştırdı.
I had to force Tom to take it.
- Onu alması için Tom'u zorlamak zorunda kaldım.
The rioters were forcibly removed from the plaza.
- Göstericiler zorla plazadan çıkarıldılar.
Public pressure forced the army to act.
- Kamuoyu baskısı orduyu hareket etmesi için zorladı.
The army forced him to resign.
- Ordu onu istifa etmeye zorladı.
We can't force Tom to resign.
- Tom'u istifaya zorlayamayız.
You can't force Tom to help Mary.
- Tom'u Mary'ye yardım etmeye zorlayamazsın.
He took it from her by force.
- O, onu ondan zorla geri aldı.
They took it by force.
- Onlar onu zorla aldılar.
War compelled soldiers to go to the front.
- Savaş askerleri cepheye gitmeye zorladı.
No one may be compelled to belong to an association.
- Hiç kimse bir derneğe üye olmaya zorlanamaz.
I'm not forcing them to pay extra.
- Ekstra ödemeleri için onları zorlamıyorum.
Nobody is forcing you to do this.
- Hiç kimse bunu yapman için zorlamıyor.
Kate was obliged to read the book.
- Kate kitap okumaya zorlandı.
Tom shifted uneasily.
- Tom zorla değiştirdi.
I didn't want to push my luck.
- Şansımı zorlamak istemedim.
You don't want to push yourself too hard.
- Kendini çok zorlamak istemiyorsun.
I had to force Tom to take it.
- Onu alması için Tom'u zorlamak zorunda kaldım.
Linda claimed she was pregnant to force Dan into marriage.
- Linda, Dan'ı evliliğe zorlamak için hamile olduğunu iddia etti.
Tom is having a hard time deciding what to wear to the party.
- Tom partide ne giyeceğine karar vermede zorlanıyor.
The old man was hard of hearing.
- Yaşlı adam duymakta zorlanıyor.
We haven't been coerced in any way.
- Hiçbir şekilde zorlanmadık.
Tom claimed that the contract was invalid because he'd been coerced into signing it.
- Tom onu imzalamaya zorlanıldığı için sözleşmenin geçersiz olduğunu iddia etti.
Black people were compelled to work in cotton fields.
- Siyah insanlar pamuk tarlalarında çalışmak için zorlandılar.
The examination compelled me to study hard.
- Sınav beni sıkı çalışmaya zorladı.
I don't want to pressure you.
- Seni zorlamak istemiyorum.
I don't want to pressure you.
- Seni zorlamak istemiyorum.