zevksiz

listen to the pronunciation of zevksiz
Turkish - English
tasteless
unpleasant
vulgar
dull
out of taste
tasteless; unpleasant, dull
jaded
unamusing
tawdry
sapless
not done in good taste, tasteless
(something) which gives one no pleasure, boring, tedious, tiresome
(someone) who lacks good taste
(Argo) shit house
tuneless
unappealing
grim
toneless
poor taste
luster
jade
gaudy
zevk
enjoyment

The poor acoustics in the hall severely affected the audience's enjoyment of the concert. - Salonun zayıf akustiği, dinleyicilerin konserden zevk almalarını ciddi şekilde olumsuz etkiledi.

Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life. - Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.

zevk
pleasure

He regards women as disposable pleasures rather than as meaningful pursuits. - O, kadınları anlamlı bir meşgale olmaktan daha ziyade tek kullanımlık zevk olarak görüyor.

To swim in the ocean is my greatest pleasure. - Okyanusta yüzmek benim en büyük zevkimdir.

zevksiz bir biçimde
garishly
zevksiz gösteriş
tawdriness
zevksiz
chore
zevksiz olarak
tackily
zevksiz olarak
tawdrily
zevksiz ve aşırı süs
gaudiness
zevk
{i} meat
zevk
{i} fancy
zevk
luxury
zevk
{i} like

I don't like his taste in color. - Onun renk zevkini sevmiyorum.

I enjoy visiting exciting cities like New York, Chicago, and Boston. - New York, Chicago ve Boston gibi heyecan verici şehirleri ziyaret etmekten zevk alıyorum.

zevk
taste

You have good taste in music. - İyi bir müzik zevkin var.

Tom's taste in music is similar to mine. - Tom'un müzik zevki benimkine benzer.

zevk
treat
zevk
{i} sweet

I appreciate sweet things and books. - Tatlı şeyler ve kitaplardan zevk alırım.

The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure. - Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.

zevk
savour
zevk
delightfulness
zevk
joy

I jumped for joy when I heard the news. - Heberi duyduğumda zevkten dört köşe oldum.

She's jumping with joy. - O, zevkten dört köşe oluyor.

zevk
amusement
zevk
appreciation
zevk
flavour
zevk
ecstasy
zevk
man

Throughout my life, I've had the great pleasure of travelling all around the world and working in many diverse nations. - Hayatım boyunca, tüm dünyada seyahat etmekten ve birçok farklı uluslarda çalışmaktan büyük zevk aldım.

All animals, except man, know that the principal business of life is to enjoy it. - Bütün hayvanlar, insanın dışında, yaşamın asıl işinin ondan zevk almak olduğunu biliyor.

zevk
gusto
zevk
pleasantness
zevk
indulgence
zevk
delight

Much to my delight, Mary brought me a music box from Boston as a gift. - Benim için büyük zevk, Mary bana Boston'dan bir hediye olarak bir müzik kutusu getirdi.

To see the sunrise from a mountaintop is a delight. - Bir dağ zirvesinden güneş'in doğuşunu izlemek bir zevk.

zevk
fleshpots
zevk
zest
zevk
fun

Jane is fun to be with. - Jane ile birlikte olmak zevkli.

I like to play sport for fun not for competition. - Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.

zevk
amuse

We were greatly amused by her story. - Onun hikayesinden oldukça zevk aldık.

zevk
gratification

That job gave him little gratification. - Bu iş ona biraz zevk verdi.

cahil ve zevksiz
Philistine
cahil ve zevksiz adam
Philistine
zevk
liking

She gave me a necktie which was completely to my liking. - O bana tamamen zevkime uygun bir kravat verdi.

zevk
savour [Brit.]
zevk
bang
zevk
enjoyment, pleasure, delight, fun, indulgence, kick; taste, flavour; appreciation, good taste
zevk
good taste

You have very good tastes. - Çok iyi zevklerin var.

It requires a good taste to study art. - Sanat öğrenimi yapmak iyi bir zevk gerektirir.

zevk
kick

Tom gets a kick out of this kind of thing. - Tom bu tür şeyden zevk alıyor.

You'll get a kick out of it. - Bundan zevk alacaksın.

zevk
pleasure, delight, enjoyment, fun, delectation
zevk
sense of taste, gustation
zevk
delectation
zevk
good taste, taste, discrimination
zevk
(a) taste, (a) preference, (a) liking
zevk
savor
zevk
relish

Danger gives relish to adventure. - Tehlike maceraya zevk verir.

Dangers give relish to an adventure. - Tehlikeler bir maceraya zevk verir.

zevk
lusty
zevk
jollity
zevk
stingo
Turkish - Turkish
Beğenilmeyen, hoşa gitmeyen: "Yeni usul şiirimiz, zevksiz, köksüz, acemice görünüyordu."- Y. K. Beyatlı
Beğenisi olmayan (kimse)
Beğenilmeyen, hoşa gitmeyen
ZEVK
(Osmanlı Dönemi) Lezzet alma, hoşa gitme, tatma
ZEVK
(Osmanlı Dönemi) Alay etmek. Güzeli çirkinden ayırma kabiliyeti.(Hayatın zevkini ve lezzetini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız ve ferâizle zinetlendiriniz ve günahlardan çekinmekle muhafaza ediniz... S.)
ZEVK
(Osmanlı Dönemi) Boş vakit geçirmek. Eğlenmek
ZEVK
(Osmanlı Dönemi) Hoş, hoşa giden. Mânevi haz
Zevk
selvet
zevk
Güzeli çirkinden ayırt etme yetisi, beğeni
zevk
Eğlence

Basketbol oynamak çok eğlenceli. - Basket oynamak çok zevklidir.

zevk
Tat, lezzet
zevk
Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu, haz
zevk
Tat, lezzet: "Batı edebiyatında şarap içmekten onun zevkinden hiç bahsedilmez."- B. Felek
zevk
Hoşa giden veya çekici bir şeyin elde edilmesinden, düşünülmesinden doğan hoş duygu, haz: "İçtik bu nadir içkiyi yıllarca kanmadık / Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor yazık."- Y. K. Beyatlı
zevk
Hoşa giden ve eğlendiren şey
zevk
Hoşa giden ve eğlendiren şey: "Su gibi para harcıyor, zevkine zevk, rahatına rahat katıyor."- N. Cumalı
zevk
Beğeni
zevksiz
Favorites