zenginlik

listen to the pronunciation of zenginlik
Turkish - English
wealth

I don't have much desire for wealth. - Zenginlik için fazla arzum yok.

I don't care for wealth and fame. - Zenginlik ve şöhret umurumda değil.

circumstance
circumstances
affluence
lushness
resource
means
prosperousness
riches

When you die, all your riches will become worthless to you. - Öldüğünüz zaman, tüm zenginlikleriniz sizin için değersiz hale gelecektir.

Japanese literature, in spite of its beauty and riches, is as yet inadequately known in the West. - Japon edebiyatı güzelliği ve zenginliklerine rağmen, şimdiye kadar batıda yetersiz olarak bilinmektedir.

opulence
(Hukuk) abundance
richness, productiveness, fertility
substance
prosperity
fortune
richness, wealthiness, affluence, opulence
riches, wealth
richness, sumptuousness, costliness and gorgeousness
richness, wealth, affluence, opulence
richness, abundance, profusion
richness

Brazil is very rich; its richness is immense; coffee is one of its greatest riches. - Brezilya çok zengindir; onun zenginliği çok büyüktür; kahve onun en büyük zenginliklerinden biridir.

substantiality
financial privilege
havings
zengin
rich

She married a rich old man. - O, zengin yaşlı bir adamla evlendi.

China is rich in natural resources. - Çin doğal kaynaklar bakımından zengindir.

zengin
wealthy

Tom is a wealthy man. - Tom, zengin bir adam.

I used to dream about becoming very wealthy. - Çok zengin olmanın hayalini kurardım.

zenginlik etkisi
wealth effect
zenginlik katmak
enrich
zenginlik içinde olmak
in the money
zenginlik korkusu
(Pisikoloji, Ruhbilim) plutophobia
zengin
{s} affluent
zengin
prosperous

This country has never been so prosperous. - Bu ülke hiç bu kadar zengin olmamıştı.

The doctor, who is prosperous, is not happy. - Zengin doktor mutlu değildir.

zengin
affluence

The affluence of the United States is often contrasted with the poverty of undeveloped countries. - ABD'nin zenginliği genellikle gelişmemiş ülkelerin fakirliği ile karşılaştırılır.

zengin
well-off
zengin
superb
zengin
{s} generous

You should not play on his generous nature. - Zengin doğasında oynamamalısın.

zengin
haves
zengin
well-heeled
zengin
deep pocket
zengin
well-endowed

Mary confessed that she prefers well-endowed men. - Mary zengin erkekleri tercih ettiğini itiraf etti.

zengin
well-to-do
zengin
richer

She dumped him for a richer man. - O, onu daha zengin bir adam için terk etti.

He is richer than anyone else in the town. - Kasabadaki herkesten daha zengindir.

zengin
well off

Tom must be well off. He drives a very nice car. - Tom zengin olmalı. O çok güzel bir araba sürüyor.

zengin
loaded
zengin
in clover
zengin
gracious
zengin
moneyed
mutluluk, refah, huzur, zenginlik
happiness, prosperity, peace, prosperity
zengin
{s} well endowed
ulusal zenginlik
(Politika, Siyaset) national treasure
zengin
rich, wealthy, well-off, well-to-do, affluent, well-heeled, opulent; rich, productive, fertile; showy; rich person
zengin
rich in, abounding in, amply supplied with: zengin bir kitaplık a library which contains a large collection of books. zengin bir dil a language with an extensive vocabulary. zengin bir altın damarı a rich vein of gold
zengin
rich, wealthy, affluent, opulent
zengin
bonanza
zengin
fertile
zengin
in the money
zengin
well heeled
zengin
rich, sumptuous, costly and gorgeous
zengin
propertied
zengin
rich person

Tom is a very rich person. - Tom çok zengin birisidir.

zengin
in the chips

The Van Horn family was in the chips. - Van Horn ailesi zengindi.

zengin
rich, productive, fertile
zengin
opulent
zengin
wellheeled
zengin
sumptuous
zengin
welltodo
Turkish - Turkish
Zengin ve varlıklı olma durumu
Zengin ve varlıklı olma durumu: "Bugün genel Türk dilinin zenginliklerinden biri olan renk isimlerini yazmayı düşünürken..."- B. Felek
(Osmanlı Dönemi) KUDRET
baylanlık
(Osmanlı Dönemi) YESARET
(Osmanlı Dönemi) GUNYET
(Osmanlı Dönemi) CAHFEL
Zengin
(Osmanlı Dönemi) BITN
Zengin
gönç
Zengin
varsıl
zengin
Yararlı veya kendisinden beklenilen, istenilen nitelikleri çok olan
zengin
Verimli
zengin
Gösterişli
zengin
Parası, malı çok olan, varlıklı
zengin
Parası, malı çok olan, varlıklı: "Şık, zengin, keyfi yerinde, yazı Avrupa'da ve kışı Beyrut'ta geçiren Suriyelilerden biri idi."- F. R. Atay
zenginlik
Favorites