zeki

listen to the pronunciation of zeki
Turkish - English
intelligent

Jack is the most intelligent boy in the class. - Jack sınıftaki en zeki çocuktur.

He doesn't seem to be a very intelligent boy. - Çok zeki bir çocuğa benzemiyor.

clever

Tom looks like a clever boy. - Tom, zeki bir çocuğa benziyor.

I wish I were clever. - Keşke daha zeki olsaydım.

brilliant

You're a brilliant photographer. - Sen zeki bir fotoğrafçısın.

Tom is incredibly brilliant. - Tom inanılmaz derecede zeki.

clear
intellectual

Besides being beautiful, she is kind and intellectual. - O, güzel olmanın yanında kibar ve zekidir.

astute

Tom was an astute businessman who made a lot of money. - Tom bir sürü para kazanmış zeki bir işadamıydı.

intelligent, clever, brainy, bright, smart, swrewd, sharp, apt, discerning
neat
luminous
nifty
longheaded
nimble witted
discerning
quick of comprehension
keen witted
bright

She is not only pretty, but also bright. - Sadece güzel değil, aynı zamanda da zeki.

He's brighter than they are. - O onlardan daha zeki.

as fresh as paint
penetrative
brainy
penetrating
ingenious

The ingenious man received the prestigious award for the first time. - Zeki adam ilk kez prestij ödülü aldı.

cute

He's very cute and he's really smart. - O çok sevimli ve o gerçekten zekidir.

keen
apt
hardhead
brain

Books are children of the brain. - Kitaplar zeki kimsenin çocuklarıdır.

He is one of the best brains in our country. - Ülkemizdeki en zeki kimselerden biridir.

daedalian
knowledge
sharp-witted
clear-eyed
witted
quick
keen-witted
able-minded
sparkling
nimble-witted
shrewdest
(isim) Intelligent, sharp, clever
sharp, clever, acute, quick-witted, bright
{s} smart

Tom is the smartest man I know. - Tom tanıdığım en zeki adamdır.

He's smarter than them. - O onlardan daha zeki.

clear eyed
wideawake
{s} understanding
quick witted
sharpwitted
{s} perceptional
subtile
quickwitted
nimble
{s} subtle
adroit
acute

He's an acute businessman. - O zeki bir iş adamıdır.

shrewd
sagacious
quick-witted
perceptive
sharp witted
{s} spiritual
{s} perspicacious
ıntelligent
{s} sapient
{s} incisive
quick on the trigger
def
sense
{s} sharp

His mind had lost its sharpness. - Onun aklı zekiliğini kaybetmiştir.

Tom is very sharp, isn't he? - Tom çok zeki, değil mi?

zeki ama anti-sosyal
geek
zeki olmayan
unwise
zeki terminal
(Bilgisayar,Teknik) intelligent terminal
zeki bir şekilde
intellectively
zeki kimse
brain

Books are children of the brain. - Kitaplar zeki kimsenin çocuklarıdır.

He is one of the best brains in our country. - Ülkemizdeki en zeki kimselerden biridir.

zeki kimse
wit
zeki kimse
intellect
zeki kimsene yapacağını şaşırmak
be at one's wits' end
zeki olmayan
unintelligent
zeki olmayan bir şekilde
uncleverly
zeki öğrenci
apt pupil
daha zeki
wittier
daha zeki
shrewder
yeterince zeki
clever enough
üstün yetenekli ve zeki insanlar grubu
Pleiades
Turkish - Turkish
Zekâ varlığı gösteren: "İnce, zeki bir kalemi vardı."- Y. Z. Ortaç
Anlama, kavrama yeteneği olan, zekâsı olan, anlak, zeyrek. Çabuk ve kolay kavrayan: "Bildiğim, onun zeki bir genç olduğu ve ara sıra sevimli, ufak şiirler yazdığıdır."- M. Ş. Esendal
Çabuk ve kolay kavrayan
Zekâ varlığı gösteren
Anlama, kavrama yeteneği olan, zekâsı olan, anlak, zeyrek
ZEKALI
dirayetli
(Osmanlı Dönemi) KİYASET
anlaklı
ZEKİ
(Osmanlı Dönemi) (YE) Zekâ sahibi. Çabuk anlayışlı
zeki beyner
Yalnız ve yoksul insanları konu edindiği hüzünlü yapıtlarıyla tanınan karikatür sanatçımız