Size yarına kadar müddet veriyorum.
- Ich gebe Ihnen bis morgen Zeit.
Kitap okumak için zamanım yok.
- Ich habe keine Zeit, Bücher zu lesen.
Kriz zamanı geçmişi idealize etmenin manası yok.
- Es ist zwecklos, in Zeiten einer Krise die Vergangenheit zu idealisieren.
Kızınla vakit geçirip sohbet etmelisin.
- Du solltest Zeit mit deiner Tochter verbringen und dich mit ihr unterhalten.
Yarın bu vakitte onunla akşam yemeği yiyor olacak.
- Er wird morgen zu dieser Zeit mit ihr das Abendessen essen.
Uzun zaman önce, burada bir köprü vardı.
- Vor langer Zeit war hier eine Brücke.
Kitap okumak için zamanım yok.
- Ich habe keine Zeit, Bücher zu lesen.
Zamanla insanların kitaplar gibi olduğunu anlıyorsun. Bazıları kapağı ile seni yanıltır başkaları içeriği ile seni şaşırtır.
- Mit der Zeit merkst du, dass Menschen wie Bücher sind. Einige täuschen dich mit dem Umschlag und andere überraschen dich mit ihrem Inhalt.
Sadece zaman sana yardım edebilir.
- Nur die Zeit kann dir helfen.
Kimse zamanı geriye alamaz.
- Niemand kann die Zeit zurückstellen.
Saatlerce dehşete düşürüldükten sonra,sonunda annesi onu kurtardı.
- After being frightened for many hours, her mother finally saved her.
Saatler süren çalışmadan sonra yoruldu.
- He was worn out after hours of work.
Saatlerdir bekliyorum.
- I've been waiting for hours.
Günde en az yedi saat uyumak zorundayız.
- We must sleep at least seven hours a day.
Senin mesai saatlerin ne?
- What are your office hours?