Before Mary got married, she was much thinner.
- Mary evlenmeden önce, çok daha zayıftı.
Tom seems to be able to stay thin even though he eats quite a bit.
- Tom oldukça çok yemesine rağmen zayıf kalabiliyor gibi görünüyor.
Everyone has both strong and weak points.
- Herkesin hem güçlü hem de zayıf noktaları vardır.
Lack of food had left him weak and exhausted.
- Gıda yetersizliği onu zayıf ve bitkin düşürdü.
My uncle is slim, but my aunt is fat.
- Amcam zayıf fakat teyzem şişman.
I'm trying to slim down.
- Zayıflamaya çalışıyorum.
Thou shalt respect all weaknesses, and shalt constitute thyself the defender of them.
- Tüm zayıflıklara saygı göstermelisin ve kendini onların savunucusu tayin etmelisin.
I want you to stop preying on people's weaknesses.
- İnsanların zayıflıklarını istismar etmeye son vermeni istiyorum.
Tom is lean and tall.
- Tom zayıf ve uzun boylu.
John is as lean as a wolf.
- John bir kurt gibi zayıftır.
Why are men strong even if they're slender?
- Erkekler zayıf olsalar bile neden güçlüdür?
They said he had a weak form of smallpox.
- Onun çiçek hastalığının zayıf evresini geçirdiğini söylediler.
Who would have thought that she could be so thin and small?
- Kim onun o kadar zayıf ve küçük olabileceğini düşünürdü?
Your accent's good, but your pronunciation's a little bit off.
- Senin aksanın iyi ama telaffuzun biraz zayıf.
Tom never admits that he's wrong, because he thinks that's a sign of weakness.
- Tom asla hatalı olduğunu kabul etmez, çünkü onun bir zayıflık işareti olduğunu düşünür.
I'm afraid my depth perception is very poor.
- Korkarım benim derinlik algım çok zayıf.
Poor sight is a handicap to an athlete.
- Zayıf görme bir atlet için bir engeldir.
It doesn't work so well because the battery is low.
- Bu, pil zayıf olduğu için çok iyi çalışmıyor.
The chance of rain is low.
- Yağmurun yağma ihtimali zayıf.
The sound of shouting grew faint.
- Bağırma sesi giderek zayıfladı.
The sound became fainter and fainter, till at last it disappeared.
- Ses sonunda kayboluncaya kadar gittikçe zayıfladı.
I don't want to hear your feeble excuses.
- Zayıf bahanelerinizi duymak istemiyorum.
The girl's voice became weaker and weaker.
- Kızın sesi gittikçe zayıfladı.
As we grow older, our memory becomes weaker.
- Biz yaşlandıkça, hafızamız zayıflar.
She has spent hours at the gym trying to lose weight.
- Zayıflamaya çalışarak jimnastik salonunda saatler harcadı.