zayıf

listen to the pronunciation of zayıf
Turkish - English
thin

Before Mary got married, she was much thinner. - Mary evlenmeden önce, çok daha zayıftı.

She was painfully thin. - O, acı verecek şekilde zayıftı.

weak

John took advantage of Bill's weakness. - John Bill'in zayıflığından istifade etti.

He is weak in English. - O,İngilizcede zayıftır.

slim

There's a slim chance I won't be able to make it to the meeting. - Bunu toplantıya kadar yapamayacağıma dair zayıf bir ihtimal var.

My uncle is slim, but my aunt is fat. - Amcam zayıf fakat teyzem şişman.

lean

Tom is lean and tall. - Tom zayıf ve uzun boylu.

John is as lean as a wolf. - John bir kurt gibi zayıftır.

poor

You've got a poor memory! - Zayıf bir hafızan var.

My knowledge of Japanese is rather poor. - Japonca bilgim oldukça zayıftır.

low

It doesn't work so well because the battery is low. - Bu, pil zayıf olduğu için çok iyi çalışmıyor.

The chance of rain is low. - Yağmurun yağma ihtimali zayıf.

gaunt
nerveless
poor, weak, lacking in skill or knowledge: zayıf bir ressam a third-rate painter
unmanly
frail
thin, meager; scrawny; emaciated
slim, small, unlikely (possibility)
fatless
feint
spare
puny
slight
flaccid
flagging
gracile
atonic
wishy-washy
small

They said he had a weak form of smallpox. - Onun çiçek hastalığının zayıf evresini geçirdiğini söylediler.

Who would have thought that she could be so thin and small? - Kim onun o kadar zayıf ve küçük olabileceğini düşünürdü?

weak, feeble; flimsy; thin, bony; poor; faint, slight
poor, inferior in quality: Fransızcası zayıf. His French is not very good
spent

She has spent hours at the gym trying to lose weight. - Zayıflamaya çalışarak jimnastik salonunda saatler harcadı.

faint

The sound grew fainter and fainter. - Ses gittikçe zayıfladı.

The sound of shouting grew faint. - Bağırma sesi giderek zayıfladı.

weak, not strong; frail; puny; faint, feeble
bad mark
feeble

I don't want to hear your feeble excuses. - Zayıf bahanelerinizi duymak istemiyorum.

invertebrate
pithless
sinewless
shaky
slender

Why are men strong even if they're slender? - Erkekler zayıf olsalar bile neden güçlüdür?

impotent
bony
angular
moribund
mild
decrepit
wimpy
off

Your accent's good, but your pronunciation's a little bit off. - Senin aksanın iyi ama telaffuzun biraz zayıf.

tender
(Konuşma Dili) spineless
vulnerable
yielding
infirm
meager
flimsy
ineffectual
lame
doddering
rawboned
puling
underweight
insubstantial
sickly
under weight
cadaverous
powerless
limp
a weak
weak of
feebler
achilles' heel
weaker

As we grow older, our memory becomes weaker. - Biz yaşlandıkça, hafızamız zayıflar.

As Sadako grew weaker, she thought more about death. - Sadako zayıflarken, ölüm hakkında daha çok düşündü.

lank
impuissant
zayıf olarak
faintly
zayıf sinyal
weak signal
zayıf taraf
weakness
zayıf olmasına yol açmak
to lead to poor
zayıf ve cılız
weak and feeble
zayıf akım
weak current
zayıf almak
(for a student) to get a failing grade (in) (a subject)
zayıf at
moke
zayıf bir ihtimal
a fat chance
zayıf bir şekilde
weakly
zayıf bünyeli
of poor physique
zayıf düşme
etiolation
zayıf düşmek
pine
zayıf düşmek
1. to get thin; to get scrawny. 2. to get weak
zayıf düşmek
pine away
zayıf düşmüş
decrepit
zayıf düşmüş
peaky
zayıf düşmüş
peaked
zayıf düşürmek
to pull sb down
zayıf düşürmek
overcome
zayıf etkileşim
weak interaction
zayıf ihtimal
bare chance
zayıf karakterli
slight
zayıf karakterli
weak kneed
zayıf karakterli
weak minded
zayıf karakterli kimse
weakling
zayıf kimse
weakling
zayıf kişilikli
soppy
zayıf kişilikli tip
rubber stamp
zayıf kuplaj
weak coupling
zayıf kâlp
dickey heart
zayıf kâlp
dicky heart
zayıf kömür
lean coal
zayıf nahif
frail and thin
zayıf nokta
weak point
zayıf nokta
weak point, vulnerable point, Achilles' heel
zayıf nokta
Achilles heel
zayıf not
F, E
zayıf radyasyon
soft radiation
zayıf sesle ağlamak
mewl
zayıf taraf
weak side
zayıf temeller üzerine kurulmuş
built on sand
zayıf tepki
underreaction
zayıf ve uzun boylu
lank
zayıf yakınsaklık
weak convergence
zayıf yön
foible

His satirical novel criticized the foibles of human nature. - Onun hiciv romanı, insan doğasının zayıf yönlerini eleştirdi.

zayıf yön
weak point
zayıf ışık
twilight
zayıf ışık
glimmer
zayıf ışıklı alet
taper
zayıf şans
outside chance
zayıf şarj
off-peak
uzun boylu ve zayıf
gangling
çok zayıf
skinny

Why are you so skinny? - Neden bu kadar çok zayıfsın?

cılız, zayıf, çelimsiz çocuk
feeble, weak, frail child
güçsüz, çelimsiz, zayıf yapılı
weak, feeble, weak structure
hor ve zayıf olmak
to be despised and weak
korkak, zayıf kişi
cowardly, weak people
zayıflar
weak
bu gözlük benim için çok zayıf
These glasses are too weak for me
bünyesi zayıf olmak
have a weak chest
güçlü ve zayıf noktaları
strengths and weaknesses
hafızası zayıf olmak
to have a short memory
hayal gücü zayıf
literal-minded
ince ve zayıf yüz
hatchet face
oldukça zayıf
faintish
sinirleri zayıf
excitable, easily excited; easily irritated
tartışma olsun diye zayıf tarafı savunan kimse
devil's advocate
uzun ve zayıf (bacak)
spindly
yaşlı ve zayıf at
screw
çok zayıf kimse
scrag
çok zayıf kimse
skeleton
çok zayıf ve uzun
spindly
çok zayıf ve uzun
spindling
Turkish - Turkish
Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık (insan veya hayvan): "Uzun boylu, zayıf, ellilik bir hanım."- S. M. Alus
Enerjisi, etkisi, yoğunluğu az olan
Önemli, güvenilir olmayan
Bilgi yönünden yeterli olmayan, yeteneksiz
Sağlamlığı, dayanıklılığı olmayan
Kişilik ve ruhsal yönden gereği kadar güçlü olmayan: "Zayıf ve uydurma bir âşık bu cevaba karşı perişan olurdu."- A.Gündüz. Önemli, güvenilir olmayan
Eti, yağı az olan, sıska, cılız, arık
Kişilik ve ruhsal yönden gereği kadar güçlü olmayan
Başarısızlığı gösteren not
Görevini yapacak yeterli gücü olmayan
(Osmanlı Dönemi) ZEKK
(Osmanlı Dönemi) SADİG
(Osmanlı Dönemi) NEHİF
(Osmanlı Dönemi) AKZEM
(Osmanlı Dönemi) VENA
(Osmanlı Dönemi) VEHN
(Osmanlı Dönemi) HASIF
(Osmanlı Dönemi) TURMUS
zayıf ihtimal
olasılığı az ihtimal
zayıf nahif
Çok zayıf
zayıf sesli
Sesi pek duyulmayan
sinirleri zayıf
Kolayca, çabuk heyecanlanan veya sinirlenen
zayıf
Favorites