zarar verme

listen to the pronunciation of zarar verme
Turkish - English
endamagement
scourging
endamaging
wrecking
punishment
deflorate
injurious
zarar vermek
damage

One glass of red wine a night is enough to damage health, say scientists. - Bilim adamları bir gecede bir bardak kırmızı şarap sağlığa zarar vermek için yeterlidir diyor.

zarar verme kastı
(Hukuk) intent to injure
zarar vermek
impair
zarar vermek
to damage, to harm, to injure, to impair
zarar vermek
do harm
zarar vermek
(Hukuk) to cause a damage
zarar vermek
to damage, injure, harm
zarar vermek
mar

Tom was afraid of hurting Mary. - Tom Mary'ye zarar vermekten korktu.

Tom didn't want to harm Mary. - Tom Mary'ye zarar vermek istemedi.

zarar vermek
{f} shatter
zarar ver
{f} harm

She can't even harm a fly. - O bir sineğe bile zarar veremez.

That incident harmed his reputation. - Kaza onun şöhretine zarar verdi.

zarar vermek
{f} spite
zarar vermek
{f} harm

Tom didn't mean any harm. - Tom'un niyeti zarar vermek değildi.

I never meant you any harm. - Asla sana herhangi bir zarar vermek istemedim.

zarar vermek
{f} infest
zarar vermek
cripple
zarar vermek
disserve
zarar vermek
vandalize
zarar vermek
disadvantage
zarar vermek
cause a loss
zarar vermek
(deyim) play merry hell with
zarar vermek
endanger
zarar vermek
strain
zarar vermek
bring damage
zarar vermek
(deyim) play hell with
zarar vermek
get at
zarar vermek
spoil
zarar vermek
endamage
zarar vermek
wreck
zarar vermek
(deyim) bad for
zarar vermek
(deyim) play hell (merry hell)
zarar vermek
(deyim) lay a finger on
zarar vermek
attack
zarar vermek
{f} hurt

Tom didn't intend to hurt Mary's feelings. - Tom Mary'nin duygularına zarar vermek niyetinde değildi.

We have to do something to stop Tom from hurting himself. - Tom'u kendisine zarar vermekten durdurmak için bir şey yapmak zorundayız.

zarar ver
{f} wrecked
zarar ver
{f} wrecking
zarar ver
{f} damage

The drought damaged all the crops there. - Kuraklık oradaki tüm ürünlere zarar verdi.

The flood did great damage to the crops. - Sel, ekinlere büyük zarar verdi.

zarar ver
{f} damaging

Urban sprawl is environmentally damaging. - Kentsel yayılım çevresel olarak zarar verir.

Pollution is damaging our earth. - Kirlilik dünyamıza zarar veriyor.

zarar ver
{f} wreck

You're going to wreck your eyesight if you play games all the time. - Sürekli oyunlar oynarsan görme yeteneğine zarar vereceksin.

zarar vermek
prejudice
zarar vermek
cause havoc
Zarar vermek
give harm
zarar ver
damaged

This scandal has severely damaged the public image of our company. - Bu skandal, şirketimizin kamuoyundaki imajına ciddi olarak zarar verdi.

The drought damaged all the crops there. - Kuraklık oradaki tüm ürünlere zarar verdi.

zarar vermek
to injure
bilerek zarar verme
intentional harm
kendi kendine zarar verme
self-destruction
zarar ver
damages

Alcohol damages the liver. - Alkol karaciğere zarar verir.

zarar ver
disadvantaged
zarar ver
parasitize
zarar vermek
scourge
zarar vermek
encroach
zarar vermek
flaw
zarar vermek
do a disservice
zarar vermek
scathe
zarar vermek
injure
Turkish - Turkish
(Hukuk) İZRAR
(Hukuk) IZRAR
Zarar vermek
(Hukuk) ZARAR İRAS ETMEK
Zarar vermek
(Hukuk) HALEL İRAS ETMEK
Zarar vermek
(Osmanlı Dönemi) IDRAR
Zarar vermek
vurmak
Zarar vermek
zedelemek
Zarar vermek
katletmek
zarar verme
Favorites