Definition of zarar in Turkish English dictionary
- loss
We had to sell the building because for years we had operated it at a loss.
- Biz onu yıllarca zararına çalıştırdığımız için binayı satmak zorunda kaldık.
I'm very sorry for your loss.
- Zararın için çok üzgünüm.
- damage
The government compensated the farmers for the damage to the crops.
- Hükümet çiftçilerin hasatlarının zararını telafi etti.
We went to court when they refused to pay for the damage.
- Zararı ödemeyi reddettikleri için mahkemeye gittik.
- injury
- harm
It can harm your eyes to read in the sun's light.
- Güneş ışığında okumak gözlerine zarar verebilir.
Some of the ingredients are harmful, especially if you are pregnant.
- Maddelerin bazıları, özellikle eğer hamile iseniz, zararlıdır.
- detriment
The poor educational policy is a detriment to Japan.
- Yetersiz eğitim politikası Japonya için zararlıdır.
If you eat a spoonful of sugar or a small piece of whole wheat bread, it seems that the bread would be less detrimental.
- Bir kaşık şeker veya küçük bir parça tam buğday ekmeği yerseniz, ekmek daha az zararlı olacaktır.
- ravage
They ravaged the countryside, obliterating everything in their path.
- Kırsal alana zarar verdiler, yollarında her şeyi bozuyorlardı..
- injuries
- mischief
Thoughtless speech may give rise to great mischief.
- Düşüncesiz konuşma büyük zarara neden olabilir.
- impairment
- red ink
- damages
They sued the government for damages.
- Zararlar için hükümete dava açtılar.
She sued him for damages.
- O, ona zararlar için dava açtı.
- wrong
I'm sorry I hurt you. Don't apologize. You didn't do anything wrong, Tom.
- Ben size zarar verdiğim için üzgünüm. Özür dileme. Sen yanlış bir şey, yapmadım, Tom.
A word spoken at the wrong time can do very much more harm than good.
- Yanlış zamanda konuşulan bir söz iyilikten çok daha fazla zarar yapabilir.
- noxa
- insalubriousness
- (Tıp) chronic hazard
- injuriousness
- eviler
- evilest
- impair
Heavy smoking impaired his health.
- Çok sigara içmek sağlığına zarar verdi.
- devastation
- prejudicial
- pernicious
- abuse
- (Ticaret) deficiency
- (Kanun) lesion
- disfavor
- detrimentalness
- deprediation
- bane
- wastage
- sacrifice
- scathe
- average
- forfeit
- bad
Drinking on an empty stomach is bad for your health.
- Boş mideyle içki içmek sağlığa zararlıdır.
Is eating fish every day bad for you?
- Her gün balık yemek sizin için zararlı mı?
- cost
The damage will cost us a lot of money.
- Zarar bize çok paraya mal olacak.
- prejudice
- disadvantage
- (Hukuk) damage, injury, loss, prejudice, derogation
- damage, harm, injury, detriment; loss
- wreckage
- evil
- maleficence
- com. loss
- encroachment
- hurt
It is not my intent to hurt you in any way.
- Benim niyetim size herhangi bir şekilde zarar vermek değildir.
My shoes hurt. I'm in agony.
- Ayakkabım zarar gördü. Acı içindeyim.
- damage, injury, detriment, harm
- disservice
- havoc
- depredation
- perniciousness
- derogation
- damage to
- do damage
- undermining
Lack of sleep was undermining her health.
- Uyku eksikliği gizliden gizliye onun sağlığına zarar veriyordu.
- to harm
- zarar vermek
- damage
One glass of red wine a night is enough to damage health, say scientists.
- Bilim adamları bir gecede bir bardak kırmızı şarap sağlığa zarar vermek için yeterlidir diyor.
- zarar vermek
- impair
- zarar görmek
- suffer
- zarar vermek
- to damage, to harm, to injure, to impair
- zarar vermek
- do harm
- zarar etmek
- make loss
- zarar görmemiş
- unharmed
- zarar miktarı
- write off
- zarar verici
- mischievous
- zarar verici
- malignant
- zarar vermek
- (Hukuk) to cause a damage
- zarar vermek
- to damage, injure, harm
- zarar etmek
- make a loss
- zarar etmek
- lose money
- zarar etmek
- (Ticaret) lose
- zarar gören
- losing
- zarar gören
- (Kanun) injured
- zarar gören
- disadvantaged
- zarar gören
- (Kanun) prejudiced
- zarar görmek
- damaged
- zarar görmek
- to be damaged
- zarar görmek
- (Dilbilim) come to harm
- zarar görmek
- get harm
- zarar görmek
- (deyim) come to grief
- zarar görmek
- get harmed
- zarar görmek
- sustain an injury
- zarar görmek
- be damaged
- zarar görmüş
- damaged
The roof was damaged by the storm.
- Çatı fırtınadan zarar görmüştü.
I tried to repair his damaged prestige.
- Zarar görmüş itibarını tamir etmeye çalıştım.
- zarar görmüş
- wrecked
- zarar görmüş
- disadvantaged
- zarar oranı
- (Ticaret) loss ratio
- zarar veren
- damaging
- zarar veren
- defacer
- zarar veren
- detrimental
- zarar verici
- counter-productive
It would be counter-productive to do such a thing.
- Böyle bir şey yapmak zarar verici olurdu.
- zarar verme
- endamagement
- zarar verme
- scourging
- zarar verme
- endamaging
- zarar verme
- wrecking
- zarar vermek
- cripple
- zarar vermek
- disserve
- zarar vermek
- vandalize
- zarar vermek
- disadvantage
- zarar vermek
- cause a loss
- zarar vermek
- (deyim) play merry hell with
- zarar vermek
- endanger
- zarar vermek
- strain
- zarar vermek
- bring damage
- zarar vermek
- (deyim) play hell with
- zarar vermek
- get at
- zarar vermek
- spoil
- zarar vermek
- endamage
- zarar vermek
- wreck
- zarar vermek
- harm
I promise you I won't do anything to harm you.
- Sana zarar vermek için bir şey yapmayacağıma sana söz veriyorum.
We want to harm the environment less.
- Çevreye daha az zarar vermek istiyoruz.
- zarar vermek
- (deyim) bad for
- zarar vermek
- (deyim) play hell (merry hell)
- zarar vermek
- (deyim) lay a finger on
- zarar vermek
- attack
- zarar vermek (bir uzva)
- injure
- zarar ziyan
- (Ticaret) damage
- zarar ederek
- damage by
- zarar görmeden
- suffer from
- zarar miktarı
- amount of loss
- zarar etmek
- 1. to lose money. 2. to make a wrong move, do something to one's detriment. 3. to damage, injure, harm
- zarar etmek
- a) to lose money b) to make a loss
- zarar etmek
- be out of pocket
- zarar gelmek
- be treated unjustly
- zarar gelmek
- be wronged by
- zarar gelmek
- (for someone) to suffer at the hands of; to be wronged by; to be treated unjustly by: Tuba'dan zarar gelmez. No harm'll come your way from Tuba
- zarar gelmemek
- be none the worse for it
- zarar gelmemek
- be none the worse
- zarar gören çıkarlar
- (Hukuk) prejudiced interests
- zarar gören üye devlet
- (Politika, Siyaset) injured member state
- zarar görmek
- hurt
- zarar görmek
- 1. to be damaged, injured, or harmed by. 2. to suffer loss
- zarar görmek
- to be damaged, to sustain an injury
- zarar görmemiş
- scatheless
- zarar görmemiş
- undamaged
- zarar görmemiş
- uninjured
- zarar görmemiş
- unimpaired
- zarar görmemiş
- unscathed
- zarar görmez
- invulnerable
- zarar görmezlik
- invulnerability
- zarar görmüş
- injured
- zarar nakli
- (Ticaret) loss carry-over
- zarar nakli
- (Ticaret) transfer of losses
- zarar sebebi
- cause of loss
- zarar ve ziyan davası açmak
- sue smb. for damages
- zarar ve ziyan talebi
- claim for damages
- zarar veren
- wasteful
- zarar veren
- nocuous
- zarar verici
- counterproductive
- zarar verici
- knockout
- zarar verici
- damaging
Environmentally damaging projects should be abandoned systematically.
- Çevresel olarak zarar verici projeler sistematik olarak terk edilmelidir.
- zarar verici
- parasitic
- zarar verme kastı
- (Hukuk) intent to injure
- zarar vermeden
- without detriment to
- zarar vermeden
- without prejudice to
- zarar vermek
- shatter
- zarar vermek
- scourge
- zarar vermek
- hurt
Tom didn't intend to hurt Mary's feelings.
- Tom Mary'nin duygularına zarar vermek niyetinde değildi.
It is not my intent to hurt you in any way.
- Benim niyetim size herhangi bir şekilde zarar vermek değildir.
- zarar vermek
- prejudice
- zarar vermek
- encroach
- zarar vermek
- flaw
- zarar vermek
- infest
- zarar vermek
- do a disservice
- zarar vermek
- scathe
- zarar vermek
- injure
- zarar vermek
- spite
- zarar vermeye niyetli olmak
- have designs on
- zarar vermeye niyetli olmak
- have designs against
- zarar yapmak
- sustain loss
- zarar yapmak
- incur loss
- zarar yok
- never mind
- zarar ziyan
- damages
Tom had to pay for damages.
- Tom zarar ziyan için para ödemek zorunda kaldı.
- zarar ödemesi
- indemnity
- zarar vermek
- mar
Tom didn't intend to hurt Mary's feelings.
- Tom Mary'nin duygularına zarar vermek niyetinde değildi.
Why would Tom want to hurt Mary?
- Neden Tom Mary'ye zarar vermek istiyor?
- gizlice zarar veren
- insidious
- kar-zarar
- (Ticaret) gain or loss
- kesin zarar
- (Ticaret) dead loss
- maddi zarar
- (Kanun,Sigorta,Ticaret) material damage
- manevi zarar
- (Kanun) mental anguish
- manevi zarar
- (Ticaret) moral hazard
- verilen zarar
- (Ticaret) injury
- zarar verici
- unwholesome
- zarar veren
- grievous
- zarar vermek
- cause havoc
- Herşeyin fazlası zarar
- (Atasözü) - Enough is as good as a feast.- Enough is enough
- Zarar vermek
- give harm
- azı karar çoğu zarar
- (Atasözü) Too much of a good thing can be bad for you
- dokunmak, zarar vermek
- To touch, to hurt
- zarar vermek
- to injure
- zararlar
- losses
Their losses reached one million yen.
- Zararları bir milyon yene ulaştı.
- az tamah çok ziyan/zarar getirir
- (Atasözü) A little greed causes great loss
- ağır cismani zarar
- (Hukuk) (bedeni) grievous bodily harm (UK), grievous bodily injury (INT)
- ağır mali zarar
- (Hukuk) serious financial loss
- bile bile zarar vermek istemek
- (deyim) have it in for
- bilerek zarar verme
- intentional harm
- birinden zarar gelmek
- get injured by
- birinden zarar gelmek
- be damaged by
- devlet güvenliğine yönelik ciddi zarar
- (Hukuk) serious harm to security of the state
- dolaylı zarar
- (Hukuk) indirect damage
- doğrudan zarar
- (Hukuk) direct damage
- hisse başı zarar
- (Ticaret) loss per share
- hisse başına zarar
- (Ticaret) loss per share
- ikincil zarar
- collateral damage
- isteyerek zarar vermek
- (deyim) have it in for
- kar zarar hesabı
- (Hukuk) profit and loss account
- kasıtlı yapılan zarar
- barratry
- kayda değer zarar
- (Hukuk) appreciable, substantial harm
- kendi kendine zarar veren
- self destructive
- kendi kendine zarar verme
- self-destruction
- keskin sirke kabına/küpüne zarar/zarardır
- (Atasözü) A bad temper harms its possessor most
- kâr ve zarar
- profit and loss
- kâr ve zarar hesabı
- profit and loss account
- kâr zarar
- cetveli income account, profit and loss statement
- kısmi zarar
- (Sigorta) average loss
- maddi zarar
- (Hukuk) material injury, material damage
- maddi zarar vermek
- damage financially
- mali zarar
- (Kanun) financial harm
- manevi zarar
- (Hukuk) mental sufferings
- menfi zarar
- (Kanun) negative damage
- ne kâr ne zarar etmek
- break even
- ne kâr ne zarar etmek
- to break even