In times of abundance, remember the times of famine.
- Bolluk zamanlarında kıtlık zamanlarını hatırla.
A novelty wears off in time.
- Bir yenilik zamanla yok olur.
Over time, things only got worse.
- Zamanla, şartlar yalnızca kötüleşti.
At first, we weren't familiar at all. Over time we got to know each other.
- İlk başta birbirimizi hiç tanımıyorduk. Zamanla birbirimizi tanıdık.
Your timing was excellent.
- Zamanlaman mükemmeldi.
The timing will be crucial.
- Zamanlama çok önemli olacak.
With time, everything will become clear.
- Zamanla her şey açığa kavuşacak.
Experience is acquired with time.
- Deneyim zamanla kazanılır.
Tom is scheduled to come to Boston next week.
- Tom sonraki hafta Boston'a gelmek için zamanlandı.
We are behind schedule.
- Biz zamanlamanın gerisindeyiz.
We are behind schedule.
- Biz zamanlamanın gerisindeyiz.
Timing is everything.
- Zamanlama her şeydir.
Your timing was excellent.
- Zamanlaman mükemmeldi.
In due time, his innocence will be proven.
- Zamanla, onun suçsuzluğu ispat edilecektir.
In the course of time, he changed his mind.
- O, zamanla fikrini değiştirdi.