Mary is busy plucking the feathers from the chicken.
- Mary piliçten tüyleri yolmakla meşgul.
I can't see the road signs in this fog.
- Bu siste yol işaretlerini göremiyorum.
The drugstore is at the end of this road.
- Eczane yolun sonunda.
Although each person follows a different path, our destinations are the same.
- Her insan farklı bir yol izlesede, hedeflerimiz aynıdır.
Show us the straight path.
- Bize doğru yolu göster.
I cross the railroad tracks every morning.
- Her sabah demir yolu hattını geçerim.
You're on the right track.
- Siz doğru yoldasınız.
As they didn't know the way, they soon got lost.
- Yolu bilmediklerinden, çok geçmeden kayboldular.
Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings.
- 20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır.
There's but one avenue to earn money.
- Para kazanmak için sadece bir yol var.
I like walking on dusty and rocky trails.
- Tozlu ve kayalıklı yollarda yürümeyi severim.
Tom and Mary are enjoying a walk along the pilgrims' trail in France.
- Tom ve Meryem Fransa'daki hac yolu yürüyüşünün keyfini çıkarıyor.
What's the best way to approach a guy?
- Bir adama yaklaşmanın en iyi yolu nedir?
We're approaching the end of our journey.
- Biz yolculuğumuzun sonuna yaklaşıyoruz.
What's the purpose of your trip?
- Yolculuğunun amacı nedir?
Whichever way you take, it'll take you the same time.
- Hangi yoldan giderseniz gidin, aynı zamanda götürecektir.
Few roads existed in North America at that time.
- O zaman Kuzey Amerika'da birkaç tane yol vardı.
At Christmas she went out of her way to buy me a really nice model plane.
- O Noel'de bana çok güzel bir uçak satın almak için yola çıktı.
Silence prevailed along the funeral route.
- Cenaze yolu boyunca sessizlik hüküm sürdü. (yaygındı)
This is the shortest route to Paris.
- Bu, Paris'e giden en kısa yoldur.
I don't feel like running all the way to the station.
- Canım istasyona kadar tüm yolu koşmak istemiyor.
I managed to catch the 8 o'clock train by running all the way to the station.
- İstasyona giden bütün yolu koşarak 8 trenini yakalayabildim.
The best solution can only be found by a process of trial and error.
- En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.
Both parties took a step towards a solution.
- Her iki taraf da çözüm yolunda bir adım attı.
Mary is busy plucking the feathers from the chicken.
- Mary piliçten tüyleri yolmakla meşgul.
Mary started plucking her eyebrows when she was twelve years old.
- Mary on iki yaşındayken kaşlarını yolmaya başladı.
Writing up history is a method of getting rid of the past.
- Tarih yazmak, geçmişten kurtulmanın bir yoludur.
In Japan almost all roads are single lane.
- Japonya'da neredeyse tüm yollar tek şerittir.
We came to a place where the road branched into two lanes.
- Yolun iki şerite ayrıldığı bir yere geldik.
They wanted to try new ways of living.
- Onlar yaşam için yeni yollar denemek istediler.
You can get to her house in a variety of different ways.
- Çeşitli farklı yollardan onun evine gidebilirsin.
The best solution can only be found by a process of trial and error.
- En iyi çözüm yolu sadece, deneme-yanılma yöntemi ile bulunabilir.
The same rule applies to going for a journey.
- Aynı kural bir yolculuğa çıkmak için de geçerlidir.
All drivers should obey the rules of the road.
- Tüm sürücülerin yol kurallarına uymaları gerekir.
This morning I went to the airport in order to see my cousin off.
- Bu sabah kuzenimi yolcu etmek için havaalanına gittim.
Everything was in order until he came.
- O gelinceye kadar her şey yolundaydı.
We have to use every means to persuade him.
- Onu ikna etmek için her yolu kullanmalıyız.
We must prevent a war by all possible means.
- Mümkün olan tüm yollarla bir savaşı önlemeliyiz.
Tom knew he was crossing the line, but he couldn't help himself.
- Tom demir yolu hattını geçtiğini biliyordu ama kendini tutamadı.
The liner called at Hong Kong.
- Yolcu gemisi Hong Kong'a uğradı.
Why don't you try a different tack?
- Neden farklı bir yol denemiyorsunuz?
Either way will lead you to the station.
- Her iki yol da seni istasyona götürecektir.
This road leads you there.
- Bu yol sizi oraya götürür.
It is easy to be wise after the event.
- Araba devrildikten sonra yol gösteren çok olur.
The future has many paths - choose wisely.
- Geleceğin birçok yolu var - akıllıca seçin.
He came to London by way of Siberia.
- Sibirya yoluyla Londra'ya geldi.
She flew to Europe by way of Siberia.
- Sibirya yoluyla Avrupa'ya uçtu.
Tom goes from Boston to Chicago with his car via the usual route.
- Tom her zamanki yolla arabasıyla Boston'dan Chicago'ya gidiyor.
Tom broke up with Mary via text message.
- Tom cep telefonu mesajı yoluyla Mary'den ayrıldı.
The journey has just begun.
- Yolculuk henüz başladı.
She showed me the snaps which she had taken during her journey.
- Bana yolculuğu sırasında çektiği fotoğrafları gösterdi.
There being no train, we had to walk all the way.
- Tren olmadığı için, tüm yolu yürümek zorunda kaldık.
It's only a short way, so you can walk there in a few minutes.
- Sadece kısa bir yol, bu yüzden birkaç dakika içinde oraya yürüyebilirsiniz.
Sometimes, many problems and a lot of stress can lead you to quit your job. You must learn how to handle it quickly.
- Bazen çok sayıda sorun ve stres, işi bırakmanıza yol açabilir. Çabucak onunla nasıl başa çıkacağınızı öğrenmeniz gerekir.
I handled the problem the only way I knew how.
- Sorunu yapma yöntemini bildiğim tek yolla ele aldım.
You'll never get ahead in this place unless you go through the proper channels.
- Doğru bir yol bulmadıkça bu alanda asla ileri gitmeyeceksin.
Where can I find the itinerary for your business trip?
- Senin iş gezin için yolcu rehberi nerede bulabilirim?
Do you have an itinerary for your business trip?
- İş gezin için bir yolcu rehberin var mı?
We explored all possible ways of cutting expenditures.
- Biz harcamaları kesme hakkında tüm olası yollarını araştırdık.
We are planning a trip to New York.
- New York'a bir yolculuk planlıyoruz.
Allied military leaders found a way to defeat the Japanese plan.
- Müttefik askeri liderler Japon planını yenmek için bir yol buldu.
They fled through a secret passageway.
- Gizli bir geçit yoluyla kaçtılar.
She is busy preparing for the trip.
- O yolculuk için hazırlanmakla meşgul.
The man didn't feel like walking all the way; so he took the bus.
- Adam bütün yolu yürümek istemedi;bu yüzden otobüse bindi.
The police restricted access to the road.
- Polis yola girişi kısıtladı.
The town is accessible by rail.
- Şehre demir yolu ile erişilebilir.
One way to lose weight is to eat less.
- Kilo vermenin tek yolu daha az yemektir.
The best way to lose weight is to eat properly and get a lot of exercise.
- Kilo vermenin en iyi yolu uygun şekilde yemek yemek ve çok egzersiz yapmak.
Mary is busy plucking the feathers from the chicken.
- Mary piliçten tüyleri yolmakla meşgul.
Mary started plucking her eyebrows when she was twelve years old.
- Mary on iki yaşındayken kaşlarını yolmaya başladı.
Gemiyle yolculuk yapmayı severim.
- Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum.
Gemiyle yolculuk yapmayı seviyorum.
- Gemiyle yolculuk yapmayı severim.