Definition of yoktur in Turkish English dictionary
- there aren't
- yok
- away
Tom can't trust Mary to look after his house while he's away.
- Tom o yokken Mary'nin onun eviyle ilgileneceğine güvenemiyor.
The boss asked Mr Brown to take charge of the office while she was away.
- Patron, Bay Brown'dan kendisi yokken işyerinin sorumluluğunu almasını istedi.
- yok
- absent
I was absent from school because of illness.
- Hastalık nedeniyle okulda yoktum.
He was absent from school because of illness.
- O, hastalık nedeniyle okulda yoktu.
- yok
- nope
- yok
- unavailable
- yok
- not
There was nothing but an old chair in the room.
- Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.
I've got nothing to say to him.
- Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok.
- yok
- used sarcastically at the beginning of each of several successive clauses: Yok hava kötüymüş, yok zamanı değilmiş, kısacası bu işe yanaşmayacağı belliydi. If it wasn't that the weather was bad, then it was the fact that the time wasn't ripe; in short, it was clear that he wasn't going to get around to doing this job
- yok
- no
- yok
- nay
- yok
- used for emphasis at the beginning of a statement: Yok, iyi adam vesselam. He's a good fellow, and that's all there is to it
- yok
- but if not ...: Sınavı kazandın, ne güzel; yok kazanamadın, bir daha denersin. If you pass the test, that'll be great; but if you fail it, then you'll just take it another time
- yok
- none
I wanted some salt, but there was none in the jar.
- Biraz tuz istedim fakat kavanozda hiç yoktu.
Half a loaf is better than none.
- Yarım somun ekmek hiç yoktan iyidir.
- yok
- kill
I certainly had no idea Tom was thinking about killing himself.
- Tom'un kendini öldürmeyi düşündüğüne dair kesinlikle fikrim yoktu.
Tom had no idea that Mary was a serial killer.
- Tom'un Mary'nin bir seri katil olduğuna dair hiçbir fikri yoktu.
- yok
- (Tıp) yoke
- yok
- nix
- yok
- nonexistence
- yok
- not just yet
- yok
- on second thought
- yok
- (Bilgisayar) does not exist
- yok
- (Bilgisayar) omit
- yok
- (Bilgisayar) missing
- yok
- (Bilgisayar) clear
- yok
- (Bilgisayar) n a
- yok
- (Bilgisayar) not set
- yok
- (Bilgisayar) n/a
- yok
- nonexistent
- yok
- there are not
- yok
- (Bilgisayar) not available
- yok
- (Bilgisayar) do not exist
- yok
- nothing
- yok
- (Bilgisayar) na
- yok
- none available
- yok
- (Bilgisayar) not present
- yok
- off
- yok
- out of stock
- yok
- lacking
He must be lacking in common sense.
- Sağ duyudan yoksun olmalı.
He is lacking in common sense.
- O, sağduyudan yoksundur.
- yok
- there is not
- yok
- ain't
- yok
- not existing, nonexistent
- Korkunun ecele faydası yoktur
- (Atasözü) Cowards die many times before their deaths
- yok
- used to indicate a refusal to participate in something: Siz onu yapacak olursanız ben yokum. If you're going to do that I'm not coming with you. O işte ben yoktum. I had nothing to do with that matter
- yok
- not present, absent; not at hand, not available
- yok
- haven't got
Hiç paraları yok.
- yok
- nonexistent, absent, lacking; nonexistence, nothing; no; there is not, there are not
- yok
- does
Does she speak English, French or German?
- O İngilizce mi, Fransızca mı yoksa Almanca mı konuşuyor?
Does the error occur regularly or sporadically? Is the error reproducible?
- Hata düzenli olarak mı yoksa ara sıra mı meydana geliyor? Hata yeniden üretilebilir mi?
- korkunun ecele faydası yoktur
- (Atasözü) There is no use fearing the inevitable
- yok
- no (a negative reply)