yokluğum

listen to the pronunciation of yokluğum
Turkish - English
absence
the fact of not being present or available
Inattention to things present; abstraction (of mind); as, absence of mind
The absence of something from a place is the fact that it is not there or does not exist. The presence or absence of clouds can have an important impact on heat transfer In the absence of a will the courts decide who the guardian is. = lack presence
Want; lack; destitution; withdrawal
failure to be present the state of being absent; "he was surprised by the absence of any explanation" the time interval during which something or somebody is away; "he visited during my absence
failure to be present the state of being absent; "he was surprised by the absence of any explanation"
the time interval during which something or somebody is away; "he visited during my absence
A state of being absent or withdrawn from a place or from companionship; -- opposed to presence
{i} failure to appear; state of being away, state of being not present
Want; destitution; withdrawal
conspicuous by one's absence: see conspicuous see also leave of absence
A state of being absent or withdrawn from a place or from companionship; opposed to presence
Someone's absence from a place is the fact that they are not there. a bundle of letters which had arrived for me in my absence Eleanor would later blame her mother-in-law for her husband's frequent absences. presence
yok
away

Tom can't trust Mary to look after his house while he's away. - Tom o yokken Mary'nin onun eviyle ilgileneceğine güvenemiyor.

A thief broke into the house while we were away. - Biz yokken eve hırsız girmiş.

yok
absent

He was absent owing to illness. - O, hastalık nedeniyle yoktu.

Why did you absent yourself from class yesterday? - Dün niçin sınıfta yoktun?

yok
nope
yok
unavailable
yok
not

There was nothing but an old chair in the room. - Odada eski bir sandalyeden başka bir şey yoktu.

I am not allergic to penicillin. - Penisiline alerjim yok.

yok
used sarcastically at the beginning of each of several successive clauses: Yok hava kötüymüş, yok zamanı değilmiş, kısacası bu işe yanaşmayacağı belliydi. If it wasn't that the weather was bad, then it was the fact that the time wasn't ripe; in short, it was clear that he wasn't going to get around to doing this job
yok
no
yok
nay
yok
used for emphasis at the beginning of a statement: Yok, iyi adam vesselam. He's a good fellow, and that's all there is to it
yok
but if not ...: Sınavı kazandın, ne güzel; yok kazanamadın, bir daha denersin. If you pass the test, that'll be great; but if you fail it, then you'll just take it another time
yok
none

I wanted some salt, but there was none in the jar. - Biraz tuz istedim fakat kavanozda hiç yoktu.

It's none of your business. - Onun sizinle bir ilgisi yok.

yok
kill

Hold your tongue, or you'll be killed. - Dilini tut, yoksa öldürüleceksin.

Stand where you are or I'll kill you. - Olduğun yerde kal yoksa seni öldürürüm.

yok
(Tıp) yoke
yok
nix
yok
nonexistence
yok
not just yet
yok
on second thought
yok
(Bilgisayar) does not exist
yok
(Bilgisayar) omit
yok
(Bilgisayar) missing
yok
(Bilgisayar) clear
yok
(Bilgisayar) n a
yok
(Bilgisayar) not set
yok
(Bilgisayar) n/a
yok
nonexistent
yok
there are not
yok
(Bilgisayar) not available
yok
(Bilgisayar) do not exist
yok
nothing
yok
(Bilgisayar) na
yok
none available
yok
(Bilgisayar) not present
yok
off
yok
out of stock
yok
lacking

He must be lacking in common sense. - Sağ duyudan yoksun olmalı.

She is lacking in common sense. - O, sağduyudan yoksundur.

yok
there is not
yok
ain't
yok
not existing, nonexistent
yok
used to indicate a refusal to participate in something: Siz onu yapacak olursanız ben yokum. If you're going to do that I'm not coming with you. O işte ben yoktum. I had nothing to do with that matter
yok
not present, absent; not at hand, not available
yok
haven't got

Hiç paraları yok.

yok
nonexistent, absent, lacking; nonexistence, nothing; no; there is not, there are not
yok
does

It doesn't matter what he said. - Söylediği şeyin hiçbir önemi yok.

Mary has nobody to talk with, but she doesn't feel lonely. - Mary'nin konuşacak hiç kimsesi yok fakat o kendini yalnız hissetmiyor.

yok
no (a negative reply)
English - English

Definition of yokluğum in English English dictionary

yok
A non-Jew; a Gentile
Turkish - Turkish

Definition of yokluğum in Turkish Turkish dictionary

Yok
nanay
yok
Birinin söylediği sözlerden genelde kuşkulanıldığında veya sözler hafifsendiğinde kullanılır: "Yok ben seni adam ettim, yok haddini bil, yok üstümüze düşeni yapalım."- A. İlhan
yok
Olmayan, bulunmayan şey
yok
"Hayır" anlamında kullanılır
yok
Birbirine karşıt iki cümleden, ikincisinin başına getirilir
yok
Savunulan bir düşünceyi doğrulayan sözün başına getirilir
yok
Birinin söylediği sözlerden genelde kuşkulanıldığında veya sözler hafifsendiğinde kullanılır
yok
Yasaklanmış olan şey, yasak
yok
Olmayan, bulunmayan şey: "Benim hâlâ bir şeyden haberim yok."- M. Ş. Esendal. "Hayır" anlamında kullanılır
yok
Bulunmayan, mevcut olmayan nesne, kimse vb., var karşıtı
yok
Bulunmayan, mevcut olmayan nesne, kimse vb., var karşıtı: "Üstünde bir av bıçağından başka silahı yoktu."- N. Cumalı
yokluğum
Favorites