You must concentrate entirely on your recovery.
- Sen tamamen iyileşmen üzerine yoğunlaşmalısın.
I need to concentrate.
- Yoğunlaşmam gerekiyor.
Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study.
- Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.
Tom is a very intense person.
- Tom çok yoğun bir kişi.
Our plane couldn't land on account of the dense fog.
- Uçağımız yoğun sis nedeniyle inemedi.
Earth is the densest planet of the Solar System.
- Dünya güneş sisteminin en yoğun gezegenidir.
We need to work more intensively and effectively.
- Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.
The hospital restricts the number of visitors who can enter the intensive care unit.
- Hastane yoğun bakım ünitesine girebilen ziyaretçi sayısını kısıtlıyor.
I want to concentrate on that.
- Onun üzerinde yoğunlaşmak istiyorum.
I want to concentrate on boxing.
- Boks üzerine yoğunlaşmak istiyorum.
The daily life can be busy, hectic and sometimes overwhelming.
- Günlük yaşam, yoğun, telaşlı ve bazen ezici olabilir.
Mary has a hectic schedule.
- Mary'nin yoğun bir programı var.
Before long, the ghost disappeared into a thick fog.
- Çok geçmeden önce, hayalet yoğun siste kayboldu.
Because of the thick fog, the street was hard to see.
- Yoğun sis nedeniyle, sokağı görmek zordu.
I was caught in the rush hour.
- Trafiğin en yoğun olduğu zamanda yakalandım.
She started early in order to avoid the rush hour.
- Yoğunluğa takılmamak için erken başladı.
Extensive rainfall is expected throughout the region.
- Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.
She was burned so extensively that her children no longer recognized her.
- O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.
I have rather a busy afternoon in front of me.
- Önümde oldukça yoğun bir öğleden sonram var.
I'm very busy this week.
- Ben bu hafta çok yoğunum.
I have to concentrate on my work.
- İşim üzerine yoğunlaşmak zorundayım.
I want to concentrate on boxing.
- Boks üzerine yoğunlaşmak istiyorum.
Taro concentrated on memorizing English words.
- Taro, İngilizce kelimeleri ezberlemek üzerinde yoğunlaştı.
Tom concentrated on his work.
- Tom işine yoğunlaştı.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
If you had left a little earlier, you would have avoided the heavy traffic.
- Biraz daha erken çıkmış olsaydın, yoğun trafikten kurtulmuş olurdun.
We stayed home for Christmas, so as to avoid heavy traffic.
- Biz yoğun trafikten kaçınmak amacıyla, Noel için evde kaldık.
We need to work more intensively and effectively.
- Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.
The cat looked intensively at him with her big, round, blue eyes.
- Kedi büyük, yuvarlak, mavi gözleriyle yoğun olarak ona baktı.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
- Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.
The fog was so dense, we could hardly see anything.
- Sis çok yoğundu, her şeyi zorlukla görebildik.
We were late for school because it was raining hard.
- Yoğun yağmur yağdığı için okula geç kaldık.