A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
All your problems are concentrated in your heart, so you just need to examine yourself.
- Tüm sorunlarınız kalbinizde yoğunlaşmıştır, bu nedenle kendiniz incelemelisiniz.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study.
- Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.
Tom is a very intense person.
- Tom çok yoğun bir kişi.
He has a very dense beard.
- Onun çok yoğun bir sakalı var.
The mist was so dense that I could not see even an inch ahead.
- Sis o kadar yoğundu ki bir inç önümü bile göremiyordum.
Intensive communication between teacher and student is the key to effective teaching.
- Öğretmen ve öğrenci arasındaki yoğun iletişim etkili öğretim için anahtardır.
I've started exercising more intensively for a shorter amount of time.
- Ben kısa bir süre için daha yoğun egzersiz yapmaya başladım.
We have a hectic week ahead of us.
- Önümüzde yoğun bir hafta var.
The daily life can be busy, hectic and sometimes overwhelming.
- Günlük yaşam, yoğun, telaşlı ve bazen ezici olabilir.
We walked through thick bushes.
- Biz yoğun çalılıkların arasından yürüdük.
The flight was cancelled because of the thick fog.
- Yoğun sis nedeniyle uçuş iptal edildi.
If we don't hit the road soon, we'll get caught in the morning rush hour traffic.
- Kısa sürede yola çıkmazsak, sabahleyin yoğun trafikte sıkışacağız.
She started early in order to avoid the rush hour.
- Yoğunluğa takılmamak için erken başladı.
She was burned so extensively that her children no longer recognized her.
- O kadar yoğun yandı ki çocukları onu artık tanımadı.
Extensive rainfall is expected throughout the region.
- Bölgede yoğun sağanak bekleniyor.
I've had a very busy morning.
- Çok yoğun bir sabah geçirdim.
I have rather a busy afternoon in front of me.
- Önümde oldukça yoğun bir öğleden sonram var.
I concentrated all my energies on the problem.
- Tüm enerjimi sorun üzerinde yoğunlaştırdım.
Tom concentrated on his work.
- Tom işine yoğunlaştı.
There was a chain-reaction crash during rush hour.
- Yoğun trafikteki zincirleme bir kazaydı.
If you had left a little earlier, you would have avoided the heavy traffic.
- Biraz daha erken çıkmış olsaydın, yoğun trafikten kurtulmuş olurdun.
We took a back road to avoid the heavy traffic.
- Biz yoğun trafikten kaçınmak için, bir arka yoldan gittik.
We need to work more intensively and effectively.
- Daha yoğun ve etkili çalışmamız gerekiyor.
Yumi is studying English intensively.
- Yumi yoğun biçimde İngilizce çalışıyor.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
A cloud is condensed steam.
- Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
We never experience our lives more intensely than in great love and deep sorrow.
- Yaşamlarımızı büyük sevgiden ve derin kederden daha yoğun bir şekilde yaşamayız.
John, you're working too hard. Sit down and take it easy for a while.
- John, çok yoğun bir şekilde çalışıyorsun. Otur ve bir süre kendini yorma.
Because of the thick fog, the street was hard to see.
- Yoğun sis nedeniyle, sokağı görmek zordu.