yiyecekler

listen to the pronunciation of yiyecekler
Turkish - English
sustenance
fare
food

Some kinds of food make us thirsty. - Kimi yiyecekler bizleri susatırlar.

Avoid fried foods for a while. - Bir süre kızartılmış yiyeceklerden kaçının.

viands
eat

What foods should a diabetic not eat? - Bir şeker hastası hangi yiyecekleri yememeli?

What foods do you avoid eating? - Hangi yiyecekleri yemekten kaçınırsın?

foods

Bread and milk are good foods. - Ekmek ve süt iyi yiyeceklerdir.

Please eat only soft foods. - Lütfen sadece yumuşak yiyecekler ye.

yiyecek
food

There was food enough for us all. - Hepimiz için yeterli yiyecek vardı.

We must provide food and clothes for the victims. - Mağdur kimselerin yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılamalıyız.

yiyecek
{i} fare
yiyecek
(Bilgisayar) groceries

I bought some groceries. - Ben bazı yiyecekler satın aldım.

Tom walked into the kitchen, carrying a bag of groceries. - Tom mutfağa yürüdü, bir yiyecek çantası taşıyordu.

yiyecek
refreshments

Refreshments will be served. - Yiyecek ve içecekler servis edilecektir.

Delicious refreshments were served. - Lezzetli yiyecek ve içecekler servis edildi.

yiyecek
comestible
dayanıksız (yiyecekler)
perishable
yiyecek
nourishment
yiyecek
(Askeri) subsistence
yiyecek
drug
yiyecek
(Kimya) feedstock
yiyecek
refreshment

Delicious refreshments were served. - Lezzetli yiyecek ve içecekler servis edildi.

Refreshments will be served. - Yiyecek ve içecekler servis edilecektir.

yiyecek
viand
yiyecek
keep

Food prices are at their highest level since the United Nations Food and Agriculture Organization began keeping records in 1990. - Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Kurumu 1990'da kayıt tutmaya başladığından beri, yiyecek fiyatları en yüksek seviyesindedir.

We have no place to keep all this food. - Bütün bu yiyecekleri tutacak bir yerimiz yok.

yiyecek
pabulum
yiyecek
scran
yiyecek
diet

The main diet in Japan is rice. - Japonya'da ana yiyecek pirinçtir.

Most of us don't eat a balanced diet. - Çoğumuz dengeli yiyecek yemeyiz.

yiyecek
grub

I can't believe how hard it is to find decent grub around here. - Buralarda iyi bir yiyecek bulmanın ne kadar zor olduğuna inanamıyorum.

yiyecek
eats

Mary only eats wholefoods. She says they're very healthy. - Mary sadece az işlemden geçmiş yiyecekler yiyor. O çok sağlıklı olduklarını söylüyor.

A bat hunts food and eats at night, but sleeps during the day. - Bir yarasa yiyecekleri avlar ve geceleri yemek yer ama gün boyunca uyur.

yiyecek
provender
yiyecek
nosh
yiyecek
bite

Let's grab a bite to eat. - Yiyecek bir lokma alalım.

yiyecek
feed

This isn't enough food to feed everyone. - Bu herkesi beslemek için yeterli yiyecek değil.

Tom brought enough food to feed everyone. - Tom herkesi beslemeye yetecek kadar yiyecek getirdi.

yiyecek
boarding
yiyecek
restorative
yiyecek
nutrition
hazır yiyecekler
ready made food
nişastalı yiyecekler
starches
paylaşılan yiyecekler
Commons
yiyecek
eatables
yiyecek
victual
yiyecek
prog
yiyecek
food, grub, eats, provender, diet, nourishment, nutrition
yiyecek
chow
yiyecek
(Hukuk) foodstuff
yiyecek
tack
yiyecek
edible, fit to eat, comestible
yiyecek
nurture
yiyecek
comestibles
yiyecek
(a) food, something to eat, (an) edible, (a) comestible
yiyecek
aliment

In order to stay alive, humans need alimentation, which consists of foods and beverages. - Hayatta kalmak için, insanların yiyeceklerden ve içeceklerden oluşan beslenmeye ihtiyacı var.

yiyecek
forage
yiyecek
tuck
yiyecek
esculent
yiyecek
{i} edible
yiyecek
edibles
yiyecek
maintenance
Turkish - Turkish

Definition of yiyecekler in Turkish Turkish dictionary

Yiyecek
manca
Yiyecek
yeme
yiyecek
Yenmeye elverişli olan her şey: "İçkiden yiyeceğe kadar her şeyi gemilere bu müessese temin ederdi."- S. F. Abasıyanık
yiyecek
Yenmeye elverişli olan her şey
yiyecek
Yenebilen