Now I live in a city. Nevertheless, the distance between my house and the large forest is only about a kilometer.
- Şimdi bir şehirde yaşıyorum. Yine de, evim ve büyük orman arasındaki mesafe yalnızca bir kilometre civarında.
It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
- Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
Shit, once again I missed the train!
- Kahretsin, yine treni kaçırdım.
After the iron had cooled off, Mary wrapped the electrical cord around the iron, put the iron back on the shelf, folded up the ironing board, and put it away back in the closet.
- Ütü soğuduktan sonra Mary elektrik kablosunu ütüye sardı, ütüyü tekrar rafa koydu, ütü masasını katladı ve onu yine dolaba kaldırdı.
I'll probably come back here again tomorrow.
- Galiba yarın yine buraya geri geleceğim.
Once more, the fundamentalist ideologies oppose to the great historical advances.
- Yine, köktenci ideolojiler büyük tarihsel ilerlemelere karşı çıkarlar.
Still, the war was not over.
- Yine de, savaş bitmedi.
Sami was repeating that over and over.
- Sami onu tekrar tekrar yineliyordu.
Hanako has forgotten her umbrella again.
- Hanako yine şemsiyesini unuttu.
It's crowded again today.
- Bugün yine kalabalık.
Still, the war was not over.
- Yine de, savaş bitmedi.
I doubt that Tom would help, but you should still ask him.
- Tom'un yardımcı olacağından kuşkuluyum, ama yine de ona sormalısınız.
Even so ... she didn't have to slap me!
- Yine de... bana tokat atmak zorunda değildi!
Still, the war was not over.
- Yine de, savaş bitmedi.
I doubt that Tom would help, but you should still ask him.
- Tom'un yardımcı olacağından kuşkuluyum, ama yine de ona sormalısınız.
It is nevertheless a good sentence.
- O yine de iyi bir cümle.
Nevertheless, I want to go there.
- Yine de oraya gitmek istiyorum.
However, I ask you not to make the same mistakes that I did.
- Yine de, senden benim yapmış olduğum hatalara düşmemeni rica ediyorum.
It was raining. However, they still went on their school trip.
- Yağmur yağıyordu. Ancak onlar yine de okul gezilerine devam ettiler.
People in general are against the new law.
- İnsanlar genellikle yeni yasaya karşı.
The two generals met again the next day.
- İki general ertesi gün tekrar buluştular.
Most jellyfish stings aren't deadly, but many are pretty painful nonetheless.
- Çoğu denizanası sokmaları ölümcül değil ama çoğu yine de oldukça ağrılıdır.
Though he was poor, he was nonetheless happy.
- Fakir olmasına rağmen, o yine de mutluydu.
We have yet to learn the truth.
- Yine de gerçeği öğrenmek zorundayız.
You will yet regret it.
- Yine de ona pişman olacaksın.
Though he was poor, he was nonetheless happy.
- Fakir olmasına rağmen, o yine de mutluydu.
She came even though the weather was bad.
- O, kötü havaya rağmen yine de geldi.
It might rain, but I'm going anyhow.
- Yağmur yağabilir ama yine de gidiyorum.
That has been my experience anyhow.
- O yine de benim tecrübemdi,
I asked him not to go, but he left all the same.
- Ona gitmemesini rica ettim, fakat yine de gitti.
He is rude, but I love him all the same.
- O kaba fakat yine de onu severim.
At any rate, I can go out when it stops raining.
- Yine de, yağmur durduğunda dışarı çıkabilirim.
I tried many things but failed after all.
- Ben çok şey denedim fakat yine de başarısız oldum.
Peter didn't come after all.
- Peter yine de gelmedi.
It's just five in the morning, but nevertheless it is light out.
- Henüz sabahın beşiydi ama yine de aydınlıktı.
Our trip was long, difficult and dangerous. We're just happy to be back home in one piece.
- Yolculuğumuz; uzun, çetin ve tehlikeliydi. Yine de evlerimize sağ salim döndüğümüz için mutluyuz.
Tom isn't up yet. He usually stays in bed until 7:30.
- Tom henüz kalkmadı. O genellikle 7.30'a kadar yatakta kalır.
Gilbert is late yet again.
- Gilbert gene geç kaldı.
My wife has faults. None the less, I love her.
- Karımın hataları var. Yine de, ben onu seviyorum.
Tom didn't like it, but he bought it anyway.
- Tom ondan hoşlanmadı ama yine de onu satın aldı.
We objected, but she went out anyway.
- Biz itiraz ettik ama o yine de dışarı gitti.
Bu hayvanın, bazı kalıtsal sorunları varmış gibi görünüyor.
- There seems to be some genetic problem with this animal.
Kistik fibrozis, kalıtsal bir hastalıktır.
- Cystic fibrosis is a genetic disease.
Biz genellikle bir öğünden sonra çay içeriz.
- We generally drink tea after a meal.
General Motors 76,000 işçisini işten çıkardı.
- General Motors laid off 76,000 workers.