She was well brought up by her parents.
- O, anne ve babası tarafından iyi yetiştirildi.
Eleanor though the daughter of a king and brought up in the greatest luxury determined to share misfortune with her husband.
- Bir kralın kızı olarak düşünülen ve büyük lüks içinde yetiştirilen Eleanor kocasıyla bu tersliği paylaşmaya karar verdi.
How does he bring up his children?
- O, çocuklarını nasıl yetiştiriyor?
How do you bring up your children?
- Sen çocuklarını nasıl yetiştiriyorsun?
Open-air markets sell food grown on local farms.
- Açık hava pazarları yerel çiftliklerde yetiştirilen gıdaları satar.
Rice is grown in rainy regions.
- Pirinç yağışlı bölgelerde yetiştirilir.
If you hurry, you will overtake him.
- Acele edersen ona yetişirsin.
If you hurry, you will soon overtake her.
- Eğer acele edersen yakında ona yetişirsin.
I quickened my steps to catch up with her.
- Ona yetişmek için adımlarımı hızlandırdım.
I'll catch up with you later.
- Daha sonra size yetişirim.