Show me the location of your camp on this map.
- Bana bu haritada kampınızın yerini gösterin.
Please tell me your location.
- Lütfen bana bulunduğunuz yeri bildirin.
I don't think television will take the place of books.
- Televizyonun, kitapların yerini alacağını sanmıyorum.
You know many interesting places, don't you?
- Çok enteresan yerler biliyorsun, değil mi?
The police found some blood on the floor.
- Polisler yerde biraz kan buldular.
It seems that the children will have to sleep on the floor.
- Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi.
This park used to be a hunting ground for a noble family.
- Bu park asil bir aile için bir avlanma yeriydi.
The soldier lay injured on the ground.
- Asker yerde yaralı yatıyordu.
Tom parked in his usual spot.
- Tom her zamanki yerine parketti.
You're parked in my spot.
- Benim yerime park ettin.
Situated on hilly terrain, the cathedral can be seen from a long distance.
- Tepelik arazide yer alan katedral uzun bir mesafeden görülebilir.
Tom couldn't see the lake from where he was standing.
- Tom durduğu yerden gölü göremiyordu.
Stand where you are or I'll kill you.
- Olduğun yerde kal yoksa öldürürüm.
I eat dinner at quarter past seven.
- Yediyi çeyrek geçe akşam yemeğini yerim.
His dog follows him wherever he goes.
- Köpeği her yerde onu gittiği yerden takip eder.
In Germany today, anti-violence rallies took place in several cities, including one near Hamburg where three Turks were killed in an arson attack on Monday.
- Bugün Almanya'da, Pazartesi günü kundaklamada üç Türk'ün öldürüldüğü Hamburg'un yakınında bir yer de dahil birçok şehirde şiddet karşıtı mitingler gerçekleşti.
The police looked everywhere and couldn't find any trace of Tom.
- Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili herhangi bir iz bulamadı.
The police looked everywhere and could find no trace of Tom.
- Polis her yere baktı ve Tom'la ilgili hiçbir iz bulamadı.
I will do my duty to the best of my ability.
- Görevimi yapabildiğim en iyi şekilde yerine getireceğim.
Try to fulfill your duty.
- Görevini yerine getirmeye çalış.
We need to rent a room for our party.
- Bizim parti için bir yer kiralamalıyız.
I'm really glad you decided to come to our party instead of staying at home.
- Evde kalma yerine partimize gelmenize karar verdiğinize gerçekten memnun oldum.
I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.
- Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım.
Tom pointed to the ground.
- Tom yere işaret etti.
His speech was to the point.
- Onun konuşması tam yerindeydi.
The natives are scared of this place.
- Yerliler buradan korkuyorlar.
She's out there somewhere alone and scared.
- O orada bir yerde yalnız ve korkmuş.
Is there anywhere I can go to find a flea market?
- Herhangi bir yerde gidebileceğim bir bit pazarı var mı?
Open-air markets sell food grown on local farms.
- Açık hava pazarları yerel çiftliklerde yetiştirilen gıdaları satar.
We have no idea about his whereabouts.
- Onun bulunduğu yer hakkında hiç bir fikrimiz yok.
I don't know his whereabouts.
- Onun bulunduğu yeri bilmiyorum.
It's easy to lampoon their ideas now, but they seemed quite reasonable at the time.
- Şu an onların fikirlerini yermek kolay, fakat onlar o zaman epey haklı göründü.
This site is ideal for our house.
- Bu yer bizim ev için idealdir.
Dan sent the machines to a site where they would be dismantled.
- Dan makineleri sökülecekleri bir yere gönderdi.
She made room for an old lady.
- O yaşlı bir bayana yer açtı.
Is there any room to spare in your car?
- Arabanızda ayıracak yer var mı?
The earth is where we all live.
- Dünya hepimizin yaşadığı yerdir.
Water covers about 70% of the earth.
- Su, yeryüzünün yaklaşık %70'ini kaplamaktadır.
Tom got into the driver's seat and drove off.
- Tom sürücünün yerine oturdu ve uzaklaştı.
The paint on the seat on which you are sitting is still wet.
- Oturduğun yerdeki boya hâlâ yaştır.
If I were you, I would have done the same thing in such a difficult situation.
- Yerinde olsam, böyle zor bir durumda aynı şeyi yaparım.
Why don't you actually consider your situation instead of just chancing it?
- Sadece onu değiştirmek yerine, neden durumunu gerçekten düşünmüyorsun?
He took the video to a local TV station.
- Bir yerel televizyon kanalı için video çekti.
Is her house anywhere near the station?
- Onun evi istasyona yakın bir yerde mi?
George III has been unfairly maligned by historians.
- George III, tarihçiler tarafından haksız yere kötü muamele gördü.
Georgia is his native state.
- Gürcistan onun yerli devletidir.
Tom was angry at Mary because she parked in his space.
- Tom Mary'ye onun yerine park ettiği için kızgındı.
In the U.S., there are more prisoners than there is jail space for them. So the prisons are overcrowded.
- Amerika'da hapishanede mahkumlar için ayrılan yer mahkumlara yeterli değildir.Bu yüzden hapishaneler çok kalabalıktır.
We're out of chairs. Would you mind eating while standing up?
- Sandalyemiz yok. Ayakta dururken yer misin?
Tom pointed to where Mary was standing.
- Tom Mary'nin durduğu yeri gösterdi.
All the seating areas are taken.
- Tüm oturma yerleri tutulmuş.
Tom doesn't like people who smoke in no smoking areas.
- Tom, sigara içilmesi yasak yerlerde sigara içen insanlardan hoşlanmaz.
You must put up with your new post for the present. I'll find you a better place one of these days.
- Şu an için yeni görevinize katlanmalısın. Sana bugünlerden birinde daha iyi bir yer bulacağım.
Instead of coming directly home, I took the long way and stopped by the post office.
- Doğrudan eve gelme yerine uzun bir yol yürüdüm ve postanenin yanında durdum.
What would you do if you were in my position?
- Yerimde olsan ne yaparsın?
Put yourself in my position.
- Kendini benim yerime koy.
The president did not come, but sent the vice-president in his stead.
- Başkan gelmedi ama, yerine başkan yardımcısını gönderdi.
If you can't come, send someone in your stead.
- Eğer gelemiyorsan senin yerine birini gönder.
It's easy to lampoon their ideas now, but they seemed quite reasonable at the time.
- Şu an onların fikirlerini yermek kolay, fakat onlar o zaman epey haklı göründü.
'Still, yer got nice looks,' said Ella.
'Make yer way down to the station,' he said.
Yer a lotta nosey parkers.