yerleşmek

listen to the pronunciation of yerleşmek
Turkish - English
settle

Tom is ready to settle down and start a family. - Tom yerleşmek ve bir aile kurmak için hazır.

We have a score to settle. - Yerleşmek için bir puanımız var.

install oneself
settle down

Tom is ready to settle down and start a family. - Tom yerleşmek ve bir aile kurmak için hazır.

She wants to settle down and have children. - O yerleşmek ve çocuk sahibi olmak istiyor.

locate
settle in
to settle down; to become established; to get into a job/office; to settle, to live (in); to establish oneself at
bed
set

Tom says that he wants to settle down. - Tom yerleşmek istediğini söylüyor.

Tom is ready to settle down and start a family. - Tom yerleşmek ve bir aile kurmak için hazır.

nestle
shake down
to get well established in, entrench oneself in (a place)
(for something) to fit in, be the right size and shape for (a place); (for something) to come to rest in; (for something) to fall into (its place); (for something) to get lodged in
ensconce oneself
(for something) to take root (among), catch on (among), become popular (among) (people)
to settle oneself in (a chair, etc.); to establish oneself comfortably (in), get established (in) (a new home)
stable
root
take up one's residence
perch oneself
(for someone) to move into, settle in (a place) (temporarily)
(for someone) to settle in (a place) (permanently)
indwell
to get established in (one's job, a place of employment)
fix
live in
pose
establish oneself at
get into a job
dig in
move in
ensconce
come to stay
stamp
yerleşme
{i} settling
iyice yerleşmek
take root
yerleşme
housing
yerleşme
(Ticaret) capture
yerleşme
(Dilbilim) nesting
yerleş
ensconce
yerleş
settle

The Indians gave the settlers food. - Hintliler yerleşimcilere yemek verdi.

The settlers did not always honor the treaties. - Yerleşimciler, yapılan anlaşmalara her zaman saygı göstermediler.

yerleş
settle down

Let's all settle down here. - Hepimiz buraya yerleşelim.

Tom says that he wants to settle down. - Tom yerleşmek istediğini söylüyor.

yerleş
{f} settled

They settled in Japan. - Onlar Japonya'da yerleştiler.

Call me when you get settled in. - Yerleştiğin zaman beni ara.

yerleş
{f} ensconcing
yerleş
settle in

They are planning to settle in New Zealand. - Yeni Zelandaya yerleşmeyi planlıyorlar.

They found it easy to settle in the United States. - Onlar Amerika Birleşik Devletleri'nde yerleşmeyi kolay buldular.

yerleş
embed
yerleş
populate
yerleşme
{i} ensconcing
iyice yerleşmek
to well-established
yerleş
reside

This is residential property. - Burası yerleşim bölgesidir.

Tom and Mary live in a quiet residential neighborhood. - Tom ve Mary sessiz bir yerleşim bölgesinde yaşıyorlar.

başka yere yerleşmek
transmigrate
izinsiz yerleşmek
squat
kalıcı olarak yerleşmek
dig in
köye yerleşmek
rusticate
sömürgeye yerleşmek
colonize
tekrar yerleşmek
resettle
yerleş
{f} site
yerleş
indwell
yerleşme
settlement
yerleşme
inveteracy
yerleşme
habitation
yerleşme
emplacement
yerleşme
lodgement
yerleşme
(Hukuk) establishment
yerleşme
lodgment
yerleşme
inveterate
yerleşme
accommodation
yuvaya yerleşmek
nest
zamanla yerleşmek
establish in time
Turkish - Turkish
Yer bulup oturmak: "Arabaya, birbirine sıkışarak yerleştiler."- S. F. Abasıyanık. Çalışmak için bir yere girmek
Yaygın duruma gelmek, tutunmak: "Demokrasinin ne suretle yerleşip kalabileceği hakkında garip fikirleri vardır."- H. E. Adıvar
Alışılmak, kullanılır olmak
Yerine iyice oturmak, yerinde sabit olmak
Bir yerde oturmaya, yaşamaya başlamak
Rahat bir biçimde oturmak
Eşyayı yerli yerine koymak
Bir yerde oturmaya, yaşamaya başlamak: "Rıza böylece ahırın üst katındaki dairesine yerleşti."- H. Taner
Yer bulup oturmak
Çalışmak için bir yere girmek
Yaygın duruma gelmek, tutunmak
yerleşme
Yerleşmek işi
yerleşmek
Favorites