yemekler

listen to the pronunciation of yemekler
Turkish - English
dishes

Your robot will prepare meals, clean, wash dishes, and perform other household tasks. - Sizin robotunuz yemekleri hazırlayacak, temizleyecek, bulaşıkları yıkayacak, ve diğer ev işlerini yapacak.

Steak and caviar are my favorite dishes. - Biftek ve havyar benim favori yemeklerim.

fare
yemek
eat

I want to eat a Dapanji! - Bir Dapanji yemek istiyorum!

Is there anyone else wanting to eat? - Yemek yemek isteyen başka birisi var mı?

yemek
food

Dieticians are experts in the food industry. - Diyetisyenler yemek branşında uzmandırlar.

The food's not ready yet. - Yemek henüz hazır değil.

yemek
meal

We ate a hasty meal and left immediately. - Acele bir yemek yedik ve hemen ayrıldık.

Brush your teeth after every meal. - Her yemekten sonra dişlerini fırçala.

yemek
dinner

We went out to dinner with two American men and two German ladies. - Biz iki Amerikalı erkek ve iki Alman bayanla akşam yemeği yemek için çıktık.

Would you like to have dinner with me tonight? - Bu akşam yemekte benimle olmak ister misin?

yemek
dish

Steak and caviar are my favorite dishes. - Biftek ve havyar benim favori yemeklerim.

The cook prepares different dishes every day. - Aşçı her gün farklı yemekler hazırlar.

yemek
chow
yemek
grub
yemek
ingest
yemek
scoff
yemek
repast
yemek
She's not just beautiful; she's a knockout! yemeden içmeden (divulging something confidential) without losing any time. yemeden içmeden kesilmek to have no appetite, be off one's food. Ye kürküm ye! (Konuşma Dili) He wouldn't have given me the time of day if I hadn't been dressed well./She wouldn't have so much as looked at me if I hadn't been wearing this uniform. Yediği naneye bak! (Konuşma Dili) Look at how he's put his foot into it this time! Yemeyenin malını yerler (demine hu çekerler) (üstüne bir bardak su içerler). (Atasözü) Don't be miserly and deny yourself things you can afford, for you can rest assured that what you save up but don't spend will be spent freely and enjoyed to the hilt by whoever gets it after you've died
yemek
eatings
yemek
table

She always clears the table after a meal. - O her zaman bir yemekten sonra masayı temizler.

After supper, she cleared the table. - Yemekten sonra, masayı temizledi.

yemek
eats

Tom says he eats more when he's sad. - Tom üzgün olduğunda daha çok yemek yediğini söylüyor.

No matter how much Tom eats, he wants to eat more. - Tom ne kadar yerse yesin, daha fazla yemek istiyor.

yemek
spend

If you want to lose weight, spend a day without meals. - Eğer zayıflamak istiyorsan bir günü yemeksiz geçir.

Tom didn't want to spend that much for a meal. - Tom bir yemek için bu kadar harcamak istemiyordu.

yemek
swallow
yemek
consume
yemek
chalk
yemek
touch
yemek
meals

Is eating between meals really bad for your health? - Öğünler arasında yemek yeme sağlığınız için gerçekten zararlı mıdır?

Take one four times a day, after meals. - Yemeklerden sonra günde dört kez alın.

yemek
meat

What kinds of meat dishes do you serve? - Ne çeşit et yemeklerini servis yapıyorsunuz?

I've given up eating meat. - Et yemekten vazgeçtim.

yemek
keep

Mary keeps her best dishes in that cabinet. - Mary en iyi yemek takımlarını o dolapta tutar.

Keep Tom from eating too much. - Tom'u çok yemekten engelle.

yemek
exulcerate
yemek
to be sent down
yemek
get a punishment
yemek
bite

It's nearly lunchtime. Why don't we stop to have a bite to eat? - Neredeyse öğle vakti. Neden bir lokma yemek için durmuyoruz.

Would you like to grab a bite to eat somewhere? - Bir yerde yemek yemek için atıştırmak ister misiniz?

yemek
get

I'm getting used to eating alone. - Yalnız yemek yemeye alışıyorum.

Getting food to Fort Sumter would be a very difficult job. - Fort Sumter'a yemek götürmek zor olacak.

yemek
rub away
yemek
believe

Not only has eating with your fingers continued throughout the centuries, but some scholars believe that it may become popular again. - Parmaklarınızla yemek yemek sadece yüzyıllar boyu devam etmekle kalmadı, aynı zamanda bazı alimler onun tekrar popüler olabileceğine inanıyorlar.

yemek
course

A cooking course should be mandatory in schools. - Yemek kursu okullarda zorunlu olmalı.

The small fork is for your salad, and the large one is for the main course. - Küçük çatal salata için ve büyük olan ana yemek içindir.

yemek
pick at
yemek
dine on
yemek
sent down
yemek
wear

The woman has two important questions to ask: What am I wearing? and what am I cooking? - Kadının soracak iki önemli sorusu var: Ne giyiyorum ve ne yemek yapıyorum?

Don't eat till the numbness wears off. - Uyuşma geçene kadar yemek yeme.

yemek
dine off
yemek
partake of
yemek
be sent down
yemek
pit
yemek
devour
yemek
rub
yemek
crop
yemek
dispose of
yemek
eat away
yemek
recipe

Where did you get the recipe? - Yemek tarifini nereden aldın?

Have you seen the recipe book that I wrote? - Benim yazdığım yemek tarifi kitabını gördün mü?

yemek
feed on
yemek
have

He might not have eaten for days. - O günlerce yemek yememiş olabilir.

You don't have to eat it. - Onu yemek zorunda değilsiniz.

yemek
partake
yemek
feed

My mother asked me not to feed the dog until after we had all eaten. - Annem bana hepimiz yemek yeyinceye kadar köpeği beslemememi rica etti.

They didn't feed you much, did they? - Sana çok yemek vermediler, değil mi?

yemek
erode
yemek
{i} eating

Instead of eating real food, we just ate junk food all day. - Gerçek yemek yeme yerine, sadece tüm gün abur cubur yedik.

Do you like eating fish? - Balık yemekten hoşlanır mısın?

yemek
board

You eat good meals in this boardinghouse. - Bu pansiyonda iyi yemek yersin.

Yemek
(deyim) chow down
yemek
eat in
yemek
dining

Tom flipped on the dining room light. - Tom yemek odası lambasını açtı.

Has the house got a dining room? - Evin bir yemek odası var mı?

ana yemekler
main course
oda ve yemekler dahil konaklama
full pension
yemek
to eat up every bit of (a food)
yemek
to require, use up, consume: Bu soba çok odun yiyor. It takes a lot of wood to keep this stove going
yemek
food, grub, eats; meal, repast; course, dish
yemek
slang to lay, have sex with
yemek
to spend (money); to spend (money) recklessly
yemek
to use up every bit of (something)
yemek
slang to kiss/lick/suck (someone)
yemek
to drain, wear (someone) down, take a lot out of (someone)
yemek
to milk someone for (his money), bleed someone for (his money). Yeme de yanında yat! slang
yemek
slang to kill, do (someone) in
yemek
slang to make mincemeat of (someone)
yemek
scran; peck
yemek
slang to get laid by
yemek
to drive (someone) to distraction, drive (someone) crazy
yemek
slang to get (a fine, a jail sentence). yemez slang person who can't be tricked, fox. yiyip bitirmek
yemek
It's a food which isn't just good; it's finger-licking good!
yemek
to spend or spend recklessly every bit of (a sum of money)
yemek
(for an insect) to bite, eat (someone) up; (for an insect) to eat (something)
yemek
to corrode, eat
yemek
slang to milk someone for (his money), bleed someone for (his money)
yemek
viand
yemek
fret
yemek
kill
yemek
{i} scran
yemek
sito
yemek
abrade
yemek
victual
yemek
tuck
Turkish - Turkish

Definition of yemekler in Turkish Turkish dictionary

Yemek
karavana
Yemek
Yemek
taam
Yemek
lokma
Yemek
ziftlenmek
yemek
Batmak, çizmek, kaşındırmak, dalamak
Yemek
(Osmanlı Dönemi) DE'S
Yemek
(Osmanlı Dönemi) ADF
Yemek
(Osmanlı Dönemi) KEŞE'
Yemek
(Osmanlı Dönemi) LEBZ
Yemek
(Osmanlı Dönemi) TELEMMÜZ
Yemek
(Osmanlı Dönemi) SİMAT
Yemek
(Osmanlı Dönemi) AZF
Yemek
(Osmanlı Dönemi) KAŞM
Yemek
(Osmanlı Dönemi) CAHRE
Yemek
(Osmanlı Dönemi) TELEMMÜC
Yemek
(Osmanlı Dönemi) ME'KEL
Yemek
(Osmanlı Dönemi) HECA
Yemek
lokma etmek
Yemek
(Osmanlı Dönemi) TELEMMÜK
Yemek
(Osmanlı Dönemi) SÜFÜL
yemek
Birine alacağını vermemek, ödememek
yemek
Gücünü kırmak, perişan etmek, mahvetmek
yemek
Aşındırmak, kemirmek, oymak, delmek: "Neclâ onun böyle kendinden geçercesine çalıştığını gördükçe üzüntüden tırnaklarını yiyor."- H. Taner
yemek
Harcanmak, kullanılmak, sarf edilmek
yemek
Günün belli saatlerinde yenilen besin: "Yemek ya kahvaltıda ya da yemekte yenir
yemek
Ağızda çiğneyerek yutmak
yemek
Yasal yoldan cezalandırılmak
yemek
Hoşa gitmeyen kötü bir duruma uğramak, tutulmak: "Kendini topladı ama, fena yerinden gagayı yedi sanırım..."- M. Ş. Esendal
yemek
Ağızda çiğneyerek yutmak: "Adam o kadar çabuk yiyor ki, hizmetçi ekmek yetiştiremiyor."- B. Felek
yemek
Yenmek için pişirilip hazırlanmış yiyecek, aş, taam
yemek
Aşındırmak, kemirmek, oymak, delmek
yemek
Arada birşey yenmez."- H. Taner. Çağrılıları veya konukları yemekle ağırlama: "Pek protokolcü olduğu için yemek sessiz geçiyordu."- F. R. Atay
yemek
Hakkı olmayan ve kendisine yasak edilmiş bulunan bir şeyi kabul etmek
yemek
Harcamak, tüketmek, bitirmek: "Mirası sen yedin, zahmeti ben çekiyorum, diye latife ediyordu."- M. Ş. Esendal
yemek
Uğramak, tutulmak
yemek
Günün belli saatlerinde yenilen besin
yemek
Çağrılıları veya konukları yemekle ağırlama
yemek
Yemek yeme, karın doyurma işi
yemek
Yemek yeme, karın doyurma işi: "Yemekten sonra gocuğuna sarar yatırırdı beni."- N. Cumalı
yemek
Sürekli üzmek, tedirgin etmek
yemek
Biri için başkasına para harcatmak
yemek
Isırmak
yemek
Harcamak, tüketmek, bitirmek
yemekler
Favorites