It is a prevalent belief, according to a nationwide poll in the United States, that Muslims are linked with terrorism.
- ABD'de ülke çapındaki bir ankete göre Müslümanların terörle bağlantılı olduğu yaygın bir inançtır.
Colds are prevalent this winter.
- Soğuk algınlığı, bu kış yaygındır.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
There was widespread panic after the earthquake.
- Depremden sonra yaygın bir panik vardı.
While some private and church schools in America have uniforms, they are not common.
- Amerika'daki kilise okullarının ve bazı özel okulların üniforması vardır, onlar yaygın değildir.
Border fights were common.
- Sınır kavgaları yaygındı.
Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındı.
Cares and worries were pervasive in her mind.
- Endişeler ve üzüntüler onun aklında yaygındılar.
There was widespread panic after the earthquake.
- Depremden sonra yaygın bir panik vardı.
English is by far the most widely-spoken language in the world.
- İngilizce dünyada en yaygın konuşulan dildir.
Starvation and disease were rampant among the lowest classes.
- Açlık ve hastalık en alt sınıflar arasında yaygındır.
Shark fin soup is very popular in China.
- Köpek balığı süzgeci çorbası Çin'de çok yaygındır.
Contrary to popular belief, Tom isn't that naive.
- Yaygın görüşün aksine, Tom o kadar da saf değildir.
The old belief is still widely current.
- Eski inanç hala yaygın olarak geçerlidir.
The third most frequent letter in Esperanto is e.
- Esperantodaki en yaygın üçüncü harf e dir.
Although in common usage, this word is frequently mispronounced.
- Yaygın kullanımına rağmen, bu sözcük sık sık yanlış telaffuz edilir.
Earthquakes are like a dime in a dozen in Japan.