I leave the matter to your judgement.
- Meseleyi senin yargına bırakıyorum.
Their influence becomes greater every day, but they are uncreative and can't make value judgements.
- Onların etkisi her gün biraz daha büyüyor fakat onlar yaratıcı değil ve değer yargıları yapamıyorlar.
We have jurisdiction here.
- Bizim burada yargılamamız var.
It's outside your jurisdiction.
- Bu sizin yargı alanınızın dışındadır.
Do you trust my judgment?
- Benim yargıma güveniyor musunuz?
It's an error in judgment.
- Bu, yargıda bir hatadır.
His wife's second cousin was a member of the Jewish ruling council.
- Karısının ikinci kuzeni Yahudi yargı meclisinin üyesiydi.
I try not to judge my friends' decisions.
- Arkadaşlarımın kararlarını yargılamamaya çalışırım.
The judges made a decision.
- Yargıçlar bir karar verdiler.
A verdict and a sentence are different things.
- Yargı ve hüküm farklı şeylerdir.
We're sorry we jumped to conclusions.
- Anlamadan yargıda bulunduğumuz için üzgünüz.
You're jumping to conclusions.
- Anlamadan yargıda bulunuyorsun.
He puts on a show of being impartial and unbiased, but I think he's just a guy with no opinion of his own.
- O, tarafsız ve ön yargısız olmanın şovunu yapar fakat sanırım o sadece kendi fikri olmayan bir adam.
Don't judge a man by the opinions of his enemies.
- Bir erkeği düşmanlarının düşünceleriyle yargılama.
You can't judge a person if you don't know him well.
- İyi tanımıyorsan, bir kişiyi yargılayamazsın.
A man should not be judged by his station in life.
- Bir insan bulunduğu mevkiyle yargılanmamalıdır.
A verdict and a sentence are different things.
- Yargı ve hüküm farklı şeylerdir.