Their influence becomes greater every day, but they are uncreative and can't make value judgements.
- Onların etkisi her gün biraz daha büyüyor fakat onlar yaratıcı değil ve değer yargıları yapamıyorlar.
Making such a judgement may lead to wrong ideas.
- Öyle bir yargılama yapmak yanlış fikirlere yönlendirebilir.
It's outside your jurisdiction.
- Bu sizin yargı alanınızın dışındadır.
We have jurisdiction here.
- Bizim burada yargılamamız var.
Tom always shows good judgment.
- Tom her zaman iyi yargı gösterir.
Stop being so judgmental.
- Çok yargılayıcı olmayı bırak.
His wife's second cousin was a member of the Jewish ruling council.
- Karısının ikinci kuzeni Yahudi yargı meclisinin üyesiydi.
Many people disagreed with the judge's decision.
- Birçok kişi yargıcın kararı ile aynı fikirde değildi.
I try not to judge my friends' decisions.
- Arkadaşlarımın kararlarını yargılamamaya çalışırım.
A verdict and a sentence are different things.
- Yargı ve hüküm farklı şeylerdir.
I don't want to jump to conclusions.
- Anlamadan yargıda bulunmak istemiyorum.
You're jumping to conclusions.
- Anlamadan yargıda bulunuyorsun.
Don't judge a man by the opinions of his enemies.
- Bir erkeği düşmanlarının düşünceleriyle yargılama.
He puts on a show of being impartial and unbiased, but I think he's just a guy with no opinion of his own.
- O, tarafsız ve ön yargısız olmanın şovunu yapar fakat sanırım o sadece kendi fikri olmayan bir adam.
You cannot judge a person if you don't know him well.
- Eğer onu iyi tanımıyorsan, bir kişiyi yargılayamazsın.
A man should not be judged by his station in life.
- Bir insan bulunduğu mevkiyle yargılanmamalıdır.
A verdict and a sentence are different things.
- Yargı ve hüküm farklı şeylerdir.