Zamenhof, the creator of Esperanto, was an ophthalmologist.
- Zamenhof, Esperantonun yaratıcısı, bir göz doktoruydu.
Zamenhof, the creator of Esperanto, was an ophthalmologist.
- Esperanto yapma dilinin yaratıcısı Zamenhof, bir göz doktoruydu.
Tom doesn't think he's as creative as Mary.
- Tom, Mary kadar yaratıcı olduğunu düşünmüyor.
Hope, not fear, is the creative principle in human affairs.
- Korku değil, umut insan ilişkilerinde yaratıcı ilkedir.
Productive thinking and creativity are unthinkable without imagination.
- Üretken düşünce ve yaratıcılık; hayal gücü olmadan düşünülemez.
The work I'm doing now requires originality.
- Şimdi yaptığım iş yaratıcılık gerektirir.
You have a fertile imagination.
- Senin yaratıcı bir hayal gücün var.
He has a fertile imagination.
- Onun yaratıcı bir hayal gücü var.
Tom isn't very imaginative.
- Tom çok yaratıcı değil.
Tom is quite imaginative.
- Tom oldukça yaratıcı.
Mary is very inventive.
- Mary çok yaratıcıdır.
Some pedagogs from western countries thinks that creative drama is important for the children at the begining of educations.
A nation creates music — the composer only arranges it.
- Bir ulus kendi müziğini yaratır - besteci yalnızca onu düzenler.
Example sentence no. 354618 created a lot of confusion on the Tatoeba website.
- 354618 no'lu örnek cümle, Tatoeba web sitesinde birçok karışıklık yarattı.
In the beginning God created the heaven and the earth.
- Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
A young Kyrgyz woman, creating a miracle with her own hands in Moscow, amazed the Dagestanis.
- Moskova’da kendi elleriyle bir mucize yaratan genç bir Kırgız kadın, Dağıstanlıları şaşırttı.
The separatist movement is creating conflict within the country.
- Ayrılıkçı hareket ülke içinde çatışma yaratıyor.
If God doesn't exist in our world, then I will create God with my own hands.
- Tanrı dünyamızda yoksa, öyleyse Tanrı'yı kendi ellerimle yaratacağım.
God created the world.
- Allah dünyayı yarattı.