yararcı

listen to the pronunciation of yararcı
Turkish - English
phil
(a) utilitarian
utilitarian, of the utilitarians
utilitarian
yarar
advantage

He often takes advantage of her ignorance. - O, sık sık onun cahilliğinden yararlanır.

You must not take advantage of her innocence. - Onun masumiyetinden yararlanmamalısın.

yarar
profit

I profited from reading this book. - Bu kitabı okuyarak yarar sağladım.

A wise man profits from his mistakes. - Akıllı bir adam hatalarından yararlanır.

yarar
benefit

It is certain that he helped them for the benefit of himself. - Onun yararına onlara yardımcı olduğu kesindir.

You will benefit by a trip abroad. - Yurt dışında bir gezi size yarar sağlayacaktır.

yarar
gain

We're gonna make sure that no one is taking advantage of the American people for their own short-term gain. - Biz hiç kimsenin kendi kısa vadeli kazançları için Amerikan halkından yararlanmadıklarından emin olacağız.

yarar
utility

Their furniture was chosen for utility rather than style. - Onların mobilyaları, tarz yerine yarar için seçildi.

yarar
{i} use

Properly used, certain poisons will prove beneficial. - Uygun şekilde kullanılırsa, belirli zehirler yararlı olacaktır.

You had better make use of this opportunity. - Bu fırsattan yararlansanız iyi olur.

yarar
point

What's the point of not eating? - Yememenin yararı nedir?

What's the point in doing this? - Bunu yapmanın ne yararı var?

yarar
interest

It's in your best interest to testify against Sami. - Sami'ye karşı tanıklık etmeniz sizin yararınızadır.

We are working in the interest of peace. - Biz barış yararına çalışıyoruz.

yarar
virtue
yarar
(Ticaret) boor
yarar
expediency
yarar
good

Your success will largely depend upon how you will make good use of your opportunity. - Sizin başarınız büyük ölçüde fırsatınızdan nasıl yararlanacağınıza bağlıdır.

He put this information to good use. - O, bu bilgileri yararlı kullanıma sundu.

yarar
useful

All models are wrong, but some are useful. - Tüm modeller yanlış, ancak bazıları yararlı.

That's not a useful piece of information. - O, yararlı bir bilgi parçası değil.

yarar
(Biyokimya) availment
yarar
usefulness

Usefulness must be combined with pleasantness. - Yararlılık keyif ile birleştirilmelidir.

yarar
behoof
yarar
service
yarar
serviceability
yarar
{i} convenience

I urged Keiko to stop using people for her own convenience. - Kendi yararı için insanları kullanmayı bırakması için Keiko'ya baskı yaptım.

The public convenience should be respected. - Kamu yararına saygı duyulmalıdır.

yarar
benefıt
yarar
(Hukuk) interest, benefit, advantage
yarar
account
yarar
grist to the mill
yarar
efficacy
yarar
benefit, profit; advantage
yarar
useful, serviceable; use, service; advantage, benefit, profit, interest
yarar
avail

You had better avail yourself of this opportunity. - Bu fırsattan yararlansan iyi olur.

I availed myself of this favorable opportunity. - Bu olumlu fırsattan yararlandım.

yarar
(someone, something) who/which is useful to (someone); who/which is good for, who/which serves the purpose of
yarar
stead
yarar
serviceable