yaramak

listen to the pronunciation of yaramak
Turkish - English
avail
benefit
be of service to
to be of use to, serve (someone's) purpose; to serve, avail; to be good for
serve
profit
lend itself to
to be serviceable, to be of use, to be useful; to do good, to benefit; to be suitable; to work
to befit. Yarasın. (Konuşma Dili) I hope you enjoy(ed) it (said to a person eating or drinking)
do for
correspond
to be good for (someone's) health, be good for (someone), do (someone) good
agree with
suit
agree
suitable
of use
to be of use
work
benefit from
be of use
useful
subserve
yara
wound

Many Union soldiers were killed or wounded. - Birçok Birliki askeri öldürüldü veya yaralandı.

Six hundred thousand men were killed or wounded. - Altı yüz bin asker öldürüldü veya yaralandı.

işe yaramak
work
yara
(Hukuk) injury

It took Rei 20 days to get over her injury. - Yarasının iyileşmesi Rei'nin 20 gününü aldı.

The long trip aggravated her injury. - Uzun yolculuk onun yarasını ağırlaştırmış.

yara
{i} hurt

Tom was hurt in a traffic accident. - Tom bir trafik kazasında yaralandı.

Nobody else got hurt. - Başka hiç kimse yaralanmadı.

yara
{i} raw
eme yaramak
to be useful
işe yaramak
be useful
işine yaramak
serve
yara
scald
yara
(Tıp) scar

The wound left a scar on my arm. - Yara kolumda bir iz bıraktı.

The wound left a scar on her arm. - Yara kolunda bir iz bıraktı.

yara
(Biyokimya) damage
yara
(Askeri) traumatism
yara
(Tıp) contusion
yara
sore

Tom is still a little sore. - Tom hâlâ biraz yaralı.

The nurses turned the patient regularly in order to prevent pressure sores. - Hemşireler yatak yaralarını önlemek için düzenli olarak hastayı çevirdi.

yara
scathe
yara
cut
yarama
wound
bir işe yaramak
to be of service (to sb)
işe yaramak
serve the purpose
işe yaramak
avail
işe yaramak
to work, to help, to be of use
işe yaramak
answer the purpose
işe yaramak
come in handy
işine yaramak
subserve
işine yaramak
to serve
işine yaramak
stand smb. in good stead
yara
gash, rent, tear
yara
trauma
yara
(küçük) Scotch
yara
wound, sore, cut, injury, lesion, gash
yara
canker

My canker hurts, so I can't really eat. - Ağız yaram ağrıyor, bu yüzden gerçekten yemek yiyemiyorum.

yara
wound; open sore, ulcer; laceration; injury
yara
ulcer

I have a ulcer in my mouth. - Ağzımda bir yaram var.

yara
lesion
yara
bruise

I fell down and bruised my knee. - Düştüm ve dizimi yaraladım.

She touched the bruise on his arm. - Onun kolundaki yaraya dokundu.

yara
breach
Turkish - Turkish
Bir şey yararlı olmak, yarar sağlamak: "Kuru lafın işe yarayacağına hiç aklı ermedi."- Ö. Seyfettin
Bir iş için uygun olmak, kullanılır olmak
Yararlı olmak, yarar sağlamak
YARA
(Osmanlı Dönemi) f. Güç, kuvvet, kudret, takat
Yara
(Osmanlı Dönemi) TE'Z
Yara
karha
Yara
ceriha
Yara
(Osmanlı Dönemi) CERH
Yara
şerha
Yara
cerahat
Yara
riş
Yara
(Osmanlı Dönemi) RAHNE
Yara
(Osmanlı Dönemi) CÜRAH
Yara
zahm
yara
Vücutta oluşan derin kesik ya da zedelenme
yara
Dert, üzüntü, acı
yara
Keskin bir şeyle, bir vuruşla vücutta oluşan derin kesik veya zedelenme: "Mendilimi bir çatkı şekline sokarak başıma, yaramın üzerine sardım."- R. H. Karay
yara
Bir şeyin iç veya dış yüzünde herhangi bir etki ile oluşan ve tehlikeli olabilen oyuk, gedik, yarık
yara
Keskin bir şeyle, bir vuruşla vücutta oluşan derin kesik veya zedelenme
yarama
Yaramak işi
yaramak
Favorites