yapma!

listen to the pronunciation of yapma!
Turkish - English
Go on!
do not!
{i} making

She is excellent at making speeches. - O, konuşmalar yapmada mükemmeldir.

He is afraid of making mistakes. - Hata yapmaktan korkuyor.

artificial

One of my hobbies is making artificial flowers. - Hobilerimden birisi yapay çiçekler yapmaktır.

{i} accomplishment
implement
dummy
{i} fulfillment
fabrication
(Kanun) commission

The commission took no action. - Komisyon hiçbir eylem yapmadı.

A friend of mine commissioned a well-known artist to paint a portrait of his wife. - Arkadaşlarımdan biri iyi-tanınmış bir sanatçıyı onun karısının portresini yapması için görevlendirdi.

building

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings. - 20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır.

processing
imitation
really?
constitution
execute
fulfilment
erection
imitated
foundation

So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning. - Yani sonuçta, Web'i dil öğrenmede daha iyi bir yer yapmak için biz Tatoeba ile sadece temelleri inşa ediyoruz.

He was awarded a scholarship to do research for the foundation. - O, vakıf adına araştırma yapmak için bir burs kazandı.

pseudo
perpetration
achievement
transaction

Nowadays, cryptography is often used to make online communications and transactions more secure. - Günümüzde, kriptografi genellikle online iletişim ve işlemleri daha güvenli yapmak için kullanılır.

Do you wish to make any other transaction? - Başka bir işlem yapmak ister misiniz?

execution
factitious
{i} performing

They assisted him in performing the operation. - Onlar onun operasyonu yapmasında yardım etti.

pinchbeck
ersatz
discharge
dont
makıng
doing; making; building, erection; false, artificial, bogus; affected, mannered
artificial, imitation, false
exercise

I like to do a few exercises to loosen up before I run. - Koşmadan önce gevşemek için birkaç egzersiz yapmayı severim.

She advised him to get exercise every day. - O ona her gün egzersiz yapmasını tavsiye etti.

spurious
sham

His shame prevented him from doing that. - Onun utancı onu yapmasını engelledi.

It's a shame we only have one life to do so many things. - Bu kadar çok şey yapmak için yalnızca bir hayatımızın olması yazık.

cut it out!
(kötü bir şey) perpetration
go on

The doctor instructed me to go on a diet. - Doktor diyet yapmam için talimat verdi.

She advised him to go on a strict diet. - O ona sıkı bir diyet yapmasını tavsiye etti.

stop it

Sami didn't do anything to stop it. - Sami onu durdurmak için hiçbir şey yapmadı.

drop it!
acquittal
construction
pursuance
postiche
affected, feigned, mock
{i} performance
false
fulfill

I ask you not to fulfill for me any of my requests. - İsteklerimden herhangi birini benim için yapmamanı istiyorum.

Having made an unwavering decision, he started to make plans to fulfill his dreams. - Değişmez bir karar verdikten sonra, o, hayallerini gerçekleştirmek için planlar yapmaya başladı.

bogus
{f} drop it
fake
cut it out
observance
{i} show

He never makes a show of his learning. - O öğrendikleriyle ilgili asla bir gösteri yapmaz.

He probably meant that people go to demonstrations just to show up instead of actually protesting. - O, muhtemelen insanların gerçekten protesto yapmak yerine sadece boy göstermek için gösterilere gittiklerini kastediyordu.

acquittal#
made

Tom made it quite clear what he expected us to do. - Tom ne yapmamızı beklediğini oldukça netleştirdi.

Tom made it quite clear what he didn't want us to do. - Tom ne yapmamızı istemediğini oldukça netleştirdi.

Turkish - Turkish
(Hukuk) İRAS ETME
Doğadaki şeylere benzetilerek insan eliyle yapılmış, yapay, sun'î
Tezeğin kalıplanıp kurutularak yakacak haline getirilmesi
İçten olmayan, içten gelmeyerek yapılan, yapmacık
Yapmak işi
Doğadaki şeylere benzetilerek insan eliyle yapılmış, yapay, suni: "Eliyle bahçenin dökme taştan yapma mağaralarından birini göstererek..."- Y. K. Karaosmanoğlu. İçten olmayan, içten gelmeyerek yapılan, yapmacık: "Fakat fazla içliliği erkekliğe yakıştıramadığından kendini her zaman yapma bir sertliğin arkasına gizlerdi."- H. Taner
yapma!
Favorites