Don't be afraid to make a mistake.
- Hatalar yapmaktan korkmayın.
I have to make the best of that small room.
- Ben bu küçük odayla ilgili en iyisini yapmak zorundayım.
As a first-aider, Tom is morally obligated to perform CPR on someone who's had a heart attack.
- Bir ilk yardım görevlisi olan Tom, kalp krizi geçiren birisi üzerinde manevi olarak CPR yapmakla yükümlüdür.
Full body scanners perform a virtual strip search.
- Tam vücut tarayıcıları sanal şerit arama yapmaktadır.
He used every chance to practice English.
- İngilizceyi pratik yapmak için her fırsatı kullandı.
It takes years of practice to play the piano well.
- Piyanoyu iyi çalmak için, yıllarca pratik yapmak gerekir.
He usually wants to practise his English on me.
- O genellikle İngilizcesini benim üzerimde pratik yapmak istiyor
I want to practise my English.
- İngilizcemi pratik yapmak istiyorum.
Sooner or later, every parent has to have a talk with their children about the birds and the bees.
- Er ya da geç her anne-baba çocukları ile kuşlar ve arılar hakkında bir konuşma yapmak zorundadır.
I like to have a deep conversation with a more academic person from time to time.
- Zaman zaman daha akademik biriyle detaylı bir konuşma yapmak istiyorum.
One of the most important things you have to do right now is to carry out the plan.
- Şu anda yapmak zorunda olduğun en önemli şey planı uygulamaktır.
The astronaut had to conduct many experiments in the space shuttle.
- Astronot uzay mekiğinde birçok deneyler yapmak zorunda kaldı.
I think Tom could accomplish just about anything he decides to do.
- Sanırım Tom yapmak istediği bir şeyi başarabilirdi.
It's not necessary to do evil in order to accomplish good.
- İyiyi başarmak için kötülük yapmak gerekli değil.
But that's not the whole picture. Tatoeba is not just an open, collaborative, multilingual dictionary of sentences. It's part of an ecosystem that we want to build.
- Ama bütün resim bu değil. Tatoeba sadece açık, işbirlikçi, çok dilli cümleler sözlüğü değildir. O, yapmak istediğimiz bir ekosistemin parçasıdır.
They spent six months building the house.
- Onlar evi yapmak için altı ay harcadılar.
If we’re truly a nation of family values, we wouldn’t put up with the fact that many women can’t even get a paid day off to give birth.
- Eğer gerçekten aile değerlerine önem veren bir milletsek, çoğu kadının doğum yapmak için ücretli izin bile alamadığı gerçeğine katlanmazdık.
In order to give him a surprise on his birthday, I prepared a fantastic cake.
- Ona doğum gününde bir sürpriz yapmak için, ben harika bir pasta hazırladım.
I need a little more time to prepare.
- Hazırlık yapmak için biraz daha zamana ihtiyacım var.
This discovery opened up the floodgates to research and led to the establishment of the discipline as a legitimate field of inquiry.
- Bu keşif araştırma yapmak için bent kapaklarını açtı ve soruşturmanın meşru alanı olarak disiplin kurulmasına neden oldu.
To be successful, you have to establish a good plan.
- Başarılı olmak için iyi bir plan yapmak zorundasın.
Sami was forced to make an emergency landing.
- Sami acil iniş yapmak zorunda kaldı.
Tom had only one chance to get things right.
- Tom'un işleri hatasız yapmak için tek şansı vardı.
Tom gets to do anything he wants to do.
- Tom yapmak istediği şeyi yapmak için alır.
Don't forget we have to do our homework.
- Ödevimizi yapmak zorunda olduğumuzu unutma.
The last thing we want to do is to forget to pay our bills.
- Yapmak istediğimiz son şey faturalarımızı ödemeyi unutmaktır.
I haven't actually decided to build a house yet.
- Henüz bir ev yapmak için aslında karar vermedim.
He probably meant that people go to demonstrations just to show up instead of actually protesting.
- O, muhtemelen insanların gerçekten protesto yapmak yerine sadece boy göstermek için gösterilere gittiklerini kastediyordu.
I think we should ask Tom how much sugar we need to make cookies.
- Bence Tom'a kurabiye yapmak için ne kadar şekere ihtiyacımız olduğunu sormalıyız.
Tom's favorite thing to do was cooking.
- Tom'un yapmak için en sevdiği şey yemek pişirmeydi.
Tom is very committed to doing that.
- Tom onu yapmak için çok kararlıdır.
How much does it cost to make a T-shirt?
- Bir gömlek yapmak kaça mal olur?
Apart from the cost, it will take long to build the bridge.
- Köprü yapmak, maliyetin dışında, uzun sürecektir.
The last thing I want to do is cause you any problems.
- Yapmak istediğim son şey size herhangi bir soruna neden olmak.
The last thing I want to do is cause you any more pain.
- Yapmak istediğim son şey size daha fazla acıya neden olmamdır.
Tom wants to have a meeting with you.
- Tom seninle bir miting yapmak ister.
Michael had a hard time making ends meet.
- Michael geçim yapmak için zor bir süreç geçirdi.
Whose turn is it to make dinner tonight?
- Bu gece akşam yemeği yapmak için kimin sırası?
I've turned off most of the lights to save power.
- Enerji tasarrufu yapmak için ışıklardan bazılarını kapattım.
We have to do the work in a day.
- Biz işi bir gün içinde yapmak zorundayız.
I had to work overtime yesterday.
- Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.
What do you have to do with the matter?
- Konu ile ilgili ne yapmak zorundasın?
Tom doesn't seem to want to have anything to do with me.
- Tom benimle herhangi bir şey yapmak istiyormuş gibi görünmüyor.
Tom appears to have achieved what he set out to do.
- Tom yapmak için başladığı işi başarmış gibi görünüyor.
I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
- Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
Some of the students like to draw pictures.
- Öğrencilerden bazıları resim yapmaktan hoşlanırlar.
You're going to have to pay for the repair.
- Tamir için ödeme yapmak zorunda kalacaksın.
This house needs so many repairs, it would be easier to tear it down and build a new one.
- Bu evin çok fazla onarıma ihtiyacı var, onu yıkmak ve yenisini yapmak daha kolay olacaktır.
Tom appears to have achieved what he set out to do.
- Tom yapmak için başladığı işi başarmış gibi görünüyor.
He set out to do something that had never been done before.
- O daha önce hiç yapılmamış bir şeyi yapmak için yola çıktı.
Do you wish to make any other transaction?
- Başka bir işlem yapmak ister misiniz?
Nowadays, cryptography is often used to make online communications and transactions more secure.
- Günümüzde, kriptografi genellikle online iletişim ve işlemleri daha güvenli yapmak için kullanılır.
I'd like to hold a staff meeting first thing tomorrow afternoon, so could you reserve the conference room?
- Yarın öğleden sonra ilk olarak personel toplantısı yapmak istiyorum, bu yüzden konferans salonunu ayırır mısın?
I have to dry my hair, put on makeup and get dressed.
- Saçımı kurulamak, makyaj yapmak ve giyinmek zorundayım.
In order to make a phone call, I put my hand in my pocket and searched for a coin.
- Bir telefon görüşmesi yapmak için elimi cebime koydum ve bozuk para aradım.
Tom had always wanted to climb Mt. Fuji, but until now, had not found the time to do so.
- Tom her zaman Fuji Dağı'na çıkmak istemişti fakat şimdiye kadar, bunu yapmak için zaman bulamamıştı.
It took Tom fifteen minutes of googling before he found what he was looking for.
- Aradığını bulmadan önce internet'te arama yapmak Tom'un on beş dakikasını aldı.
How do you manage to find time to do that?
- Bunu yapmak için zaman bulmayı nasıl başarıyorsunuz?
How do they manage to find time to do that?
- Onu yapmak için zaman bulmayı nasıl başarıyorlar?
James Cameron created a new way to make movies.
- James Cameron film yapmak için yeni bir yol ortaya çıkardı.
We'll also have to create a separate smoking section, won't we?
- Biz ayrıca ayrı sigara içme bölümü yapmak zorunda kalacağız.
Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
I have to make the best of that small room.
- Ben bu küçük odayla ilgili en iyisini yapmak zorundayım.
I always wanted to be a professional singer.
- Şarkıcılığı hep meslek olarak yapmak istemişimdir.
Many, if not most, professional translators only translate into their native language.
- Çoğunluğu değilsede, çok sayıda profesyonel çevirmen sadece kendi ana dillerine çeviri yapmaktadırlar.
Tom is working toward a master's degree in engineering.
- Tom mühendislik dalında mastır yapmak için çalışıyor.
She was just about to take a bath when the bell rang.
- Zil çaldığında tam banyo yapmak üzereydi.
I want to take a bath.
- Ben bir banyo yapmak istiyorum.
I had some things to work out.
- Antrenman yapmak için bazı şeylerim vardı.
I'm looking for a place to work out.
- Antrenman yapmak için bir yer arıyorum.